Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

1 Mart 2016 Salı

Amsterdam 2015 - 2


Amsterdam

İlk defa yurt dışında bir Türk lokantası tavsiye ediyorum. 1 haftalığına yurt dışına çıkıp da Türk yemeğine hasret duymayı pek anlayamıyorum. Bu nedenle Amsterdam’ da ilk akşam yemeğimizde bir Türk restaurantına gitmemiz ve bunu hararetle tavsiye etmemiz şaşırtıcı gelebilir. Yine de Herengracht 558 adresindeki Ali Ocakbaşı için bir istisna yapacağız. Aslında, Belçika’daki arkadaşlarımızın tavsiye ettiği bu mekana mutlaka gitmeliyiz diye bir planımız yoktu. Hatta bu tavsiye dahi aklımızdan çıkmıştı fakat akşam yemeği yiyecek bir yer ararken dikkatimizi çeken bir mekanın menüsündeki Türk yemek adlarını görünce bir anda titreyerek kendimize geldik.:) Daha mekana girerken; dekorasyonunu çok beğendik. Kebapçıdan ziyade Fransız restaurantına daha yakın bir tarz olmuş. Aynı şekilde garsonlar da son derece kibar ve güler yüzlüydü. Yani çok alıştığımız bir gurbette Türk dönercisi konseptinden bahsetmiyoruz. Merak ederek diğer masaları inceledim; müşterilerin çoğunluğu yabancıydı. Bu arada merak edenler için burası Karaköy merkezli Ali Ocakbaşı’ nın şubesi yani isim benzerliği yok. İtiraf etmem gerekirse ben İstanbul’ da herhangi bir şubesine gitmemiştim hatta varlıklarından dahi haberdar değildim.

Ali Ocakbaşı

Yemeklerle ilgili daha iyi fikir sahibi olmak için hem pide hem de karışık kebap söyleyerek paylaştık. Pide gayet başarılıydı ama asıl etler muazzamdı. Bütün et çeşitleri içleri kurutulmadan pişirilmişti.  Köşebaşı' ndan tanıdık gelen bir lezzeti vardı Patlıcan da ortalamanın üzerindeydi. İki kişi toplam 53 EUR hesap geldi ama tabi Amsterdam’ da yemeğin üzerine demleme çay içmenin keyfine paha biçilemez. :)

Ali Ocakbaşı

Amsterdam' da çay keyfi :)
 
Ustalara saygı :)

Canvas op de 7e (Canvas on the 7th) veya kısa adıyla Canvas, Volkshotel’in 7. katında hizmet veren bir mekan. Yine ülkemizden bir benzetme yaparsak Amsterdam’ ın “360” ı diyebiliriz. Çünkü gerek manzaralı konumu (Tabi bir İstanbul manzarası değil), gerek 11’ den sonra cluba dönen tarzı gerek de müşterilerinin kozmopolitliğiyle bana girdiğim andan itibaren orayı hatırlattı. Dekorasyonunu, özellikle de araba konseptli avizelerini çok sevdik. Bu arada içinde açılmış olduğu otelin kendisi de çok hip. Yemekler füzyon mutfağına yakın; sunumlar çok şık. Bu arada genelde bu tip mekanlardaki risk olan "Doymadan kalktık, karşıdaki büfeden köfte ekmek aldık." gibi bir durum da olmadı, tıka basa olmasa da iyi doyduk. :) Fiyatlar ucuz değil, Amsterdam ortalamasının bir tık üzerinde ama çok pahalı da değil. İki kişi 80 EUR hesap ödedik. Wibautstraat 150 adresinde; Wibautstraat metro durağının da hemen dibinde. Özellikle haftasonu gidecekseniz rezervasyon şart:
http://www.volkshotel.nl/en/canvas/

Canvas

Canvas



İşte bunlar hep füzyon :)

Volkshotel

Nieuwmarkt metro durağına yakın, Kloveniersburgwal 6 adresindeki De Bekeerde Suster çok memnun ayrıldığımız bir pub oldu. Kendi biralarını üretmenin yanında farklı üreticilerin de çok iyi biralarını sunuyorlar. Kendi biralarından oluşan 15 cl'lik 4’ lü tadım menüleri de var. Aynı zamanda yemek de servis ediyorlar. Hollanda’ ya özgü atıştırmalıklardan olan “bitterballen”i de burada tattık. Dana eti, tereyağı, un ve maydanoz ile yapılan, köfte ve kroket arasında bir yerde duran bu atıştırmalık gayet lezzetliydi. Özellikle bira ile uyumu çok iyi. 

De Bekeerde Suster

De Bekeerde Suster

Tadım menüsü

De Bekeerde Suster

Bitterballen

Yazacağımız 2. pub ise gittiğimiz değil maalesef giremediğimiz bir yer olan Brouwerij 't IJ olacak. Biz gittiğimizde maalesef kapanıyordu o nedenle kapısından dönmek durumunda kaldık. Hollanda’ nın en yüksek yel değirmeni olan De Gooyer’ in bitişiğindeki bu mekan; kendi biralarını da üreten bir üretici aynı zamanda. Fakat asıl görülmeye değer yanı kanalın da hemen yanında kalan bu değirmenin güzelliğinden kaynaklanıyor. Yel değirmeninin tarihi 16. yüzyıla dayansa da mevcut yapı 1814’ de inşa edilmiş. Bu arada küçük bir üreticiye göre epey çeşitleri de var. Konumları çok merkezi sayılmaz; Funenkade 7 adresindeler.

Brouwerij' t IJ & De Gooyer

Vlaams Friteshuis Vleminckx (Voetboogstraat 33), Amsterdam’ ın en iyi patates kızartmacısı olarak anılıyor. Belçika ve Hollanda’ da sadece patates kızartması satılan büfeler yaygın; burası da onlardan biri. Oturacak yeri yok; alıp elde yemeniz gerekiyor. Bu arada buranın en az patatesleri kadar meşhur olan şey ise kendi imalatları olan 25 çeşit  sosları. Yalnız biz cehaletimizden sosu ayrı bir kapta vereceklerini sanarak; 2 çeşit sosla sipariş ettik. Bu sosları patatesin üzerine boca edince hayal kırıklığına uğradık. Sosun temas etmediği alttaki patateslerden daha memnun kaldık. Bu arada oturacak yer yok ama hemen karşısındaki bara patatesinizle oturmanız mümkün. Zaten kendileri de “patatesinizi Vleminckx’ den alın; içkinizi bizde için” mealinde bir tabela asmışlar. :)

Patates ve derinlemesine nüfuz eden soslar

Pancakes Amsterdam, şehirde 3 şubesi olan bir krepçi. Hem Flaman hem de Amerikan tarzı pancake servis ediyorlar. Bunun yanında yine Hollanda’ ya özgü bir çeşit küçük pancake olan “poffertjes” de menüde var. Sabahları geleneksel kahvaltı servisleri de mevcut. İçindeki malzemeler ile birlikte biraz ağır gelse de çok lezzetliydi iki çeşit de. 2 pancake, 1 su ve 1 kahveye 30 EUR verdik yalnız porsiyonlar çok büyük bir taneyi paylaşmak daha mantıklı olabilir.




Hollanda dünyanın İtalya’ dan sonra en fazla peynir tüketilen ülkesi. Fakat İtalyanlar’ ın bu peynirin çoğunu pizza, calzone gibi fırın ürünleri içinde tükettiğini düşünürsek; peyniri sade olarak en fazla tüketen millet Hollandalılar. Peynir onlar için etten dahi daha temel bir gıda; boylarının uzun olmasını da bu yüksek miktarda peynir tüketimine bağlıyorlar. Gerçekten gouda ve edam gibi çok iyi peynirler yapıyorlar. Peynirlerinin bu kadar iyi olmasının en önemli nedeni yazın çok sıcak; kışın da çok soğuk olmayan ikliminin sütün fermentasyon sürecine sağladığı katkı; bu sayede ısıtma – soğutma teknolojilerinin gelişiminden önce peynir üretimine başlayarak bu konuda büyük bir tecrübe edinmişler. Fransızlar’ın şarap üretimi için söylediği “Şarap üretmek kolay bir iştir tabi ilk 200 yıldan sonra.” ; sözü burada  peynir için geçerli.

Önemli bir peynir şehri olan Woerden’ da üretimini yapan Reypenaer artizanal peynir üretiminde ülkenin en iyilerinden biri hatta pek çoğuna göre en iyisi. Peynir üretimini 100 yıldan uzun süreden beri aynı ahşap binada yapıyorlar. Üretim yukarıda söylediğim iklimin verdiği avantajla çok olağanüstü bir durum olmadıkça herhangi bir ısıtma ya da soğutma yapılmadan gerçekleştiriliyor. Sadece çok soğuk kış günlerinde depoya ısıtıcı konuluyormuş. Çok sıcak geçen yaz aylarında ise soğutma yapılmıyor; peynirler bozulma riskine karşı çok daha ucuz fiyatla elden çıkarılıyor. Tabi bu tarihi üretim reçetesi kaliteyi olduğu kadar ortalama maliyeti de arttırıyor; bu nedenle firmanın peynirleri diğer firmalara nazaran pahalı. Son yıllarda daha teknolojik 2. bir depo daha açarak üretimi büyütmüşler. Fakat burada da ısıtma ve soğutma; ortam ısısını tam olarak eski ahşap depodaki o anki sıcaklığa eşitlemek için kullanılıyor. Hatta orada yıllardır yerleşmiş mikro organizmaların da yeni binaya geçmesi için iki depo arasında bir havalandırma bağlantısı mevcut. Her ne kadar diğer depoyla aynı şartlarda üretilmeye çalışılsa da markanın adına bir zarar gelmesi riskini almadıkları için yeni depoda üretilen peynirler Wyngaard markası ile satılıyor. Bu markanın peynirleri diğerine göre biraz daha uygun fiyatlı. Fakat bu yazıya konu olmasının asıl nedenine gelirsek; Amsterdam merkezde Singel 182 adresinde bulunan satış mağazaları olan Reypenaer Proeflokaal’ de peynir tadım atölyeleri düzenliyorlar. Tabi 1 saat kadar süren bu workshop; profesyonel bir çalışma değil; daha ziyade pazarlama amaçlı. Fakat yine de bir saat boyunca farklı oranlarda yıllanmış 6 çeşit peyniri tadıp; bunlar arasındaki farkları görüp bilgi aldığınız; aynı zamanda bu peynirleri kırmızı, beyaz ve porto şaraplarıyla eşleştirdiğiniz çok eğlenceli bir organizasyon. Adam başı 15 EUR biraz fazla gibi gelse de kesinlikle hakkediyor; hem öğle yemeğini de bu şekilde geçiştirebiliyorsunuz. İnternetten rezarvasyon yapmanızı tavsiye ederiz çünkü zaten çok küçük bir salon, gidip kapıdan dönme riski almaya gerek yok :
https://reypenaer.pink-tie.com/

Reypenaer

Reypenaer

Tadım Salonu

Sertifikamızı da aldık :)

Yukarıda bahsettiğim Reypenaer’ den peynir alışverişinizi de yapabilirsiniz fakat dediğim gibi fiyatlar biraz el yakıyor. Bu nedenle daha yüksek miktarda peynir alışverişi için doğru adres arayışlarımızda De Kaaskamer’ e ulaştık. Burada peynir çeşidi gerçekten çok fazla; kalite de aynı şekilde yüksek. Fiyatlar da muadillerine göre uygun. Yalnız burası çok turistik bir yer değil o yüzden ne alacağınız ile ilgili önden fikir sahibi olup da gitmenizde fayda var. Zira personel sorularınızı cevaplıyor elbette ama size sıfırdan bir peynir dersi vermeye de çok gönüllü değiller. Bütün peynirler vakumlu ambalajda o yüzden bozulma korkunuz olmasın. Bu arada peynir dışında kendi imalatları ballı ve tohumlu hardaldan da çok memnun kaldık. Hollandalılar peyniri bu hardala bandırarak yiyor. Konumu da merkezi sayılır; Runstraat 7 adresinde bulunuyor.

De Kaaskamer

Son olarak da bir önceki yazının sonunda sözünü ettiğimiz hediyelik eşya mağazalarına gidelim. Reypenaer’ e erken gidince civarda dolaşırken karşımıza çıkan Amsterdam Duck Store’ (Oude Leliestraat 16) a bayıldık. Plastik sarı ördeklerin envai çeşidini yapmışlar. İnternetten de satış yapıyorlar ama Türkiye’ ye teslimat yapıyorlar mı emin değilim.
https://www.amsterdamduckstore.com/

Amsterdam Duck Store

Amsterdam Duck Store

İkinci olarak da yine Amsterdam Duck Store’ a yakın Cow Museum’ da (Leliegracht 4) da çok eğlenceli hediyelikler vardı. Bir dönem İstanbul sokaklarında da gördüğümüz renkli inek modellerinin küçükleri diyebiliriz.

Cow Museum

Son olarak da yazımızı bir kitapçıyla bitirelim. Kısaca ABC olarak da adlandırılan The American Book Center’ ın hem Amsterdam hem de Lahey’ de şubeleri bulunuyor. Biz Spui 12 adresindeki Amsterdam şubesine gittik. Şehir merkezinde yer alıyor, hemen önünde de bir tramvay durağı var. 3 katlı kitapçıda aradığınız kitabı bulamamanız zor ama asıl ilgi çekici özelliği ağacın etrafına kurulmuş iç dekorasyonu.


The American Book Center

The Ağaç :)