Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

19 Ekim 2017 Perşembe

Rodos 2017



St. Paul Koyu

Rodos, Dodecanese takım adalarının ya da bizim çok daha iyi bildiğimiz adıyla “On İki Ada” nın yönetim merkezi olan, Yunanistan’ ın en turistik adalarından biri. Adanın Ege ve Akdeniz’in tam kesiştiği bölgede kalan konumu tarih boyunca jeopolitik önemini yukarıda tutmuş. Roma İmparatorluğu’ndan, Bizans’a; onlardan da orta çağda şövalyelerin eline geçtikten sonra; 1522 yılında Kanuni döneminde Osmanlı hakimiyetine geçmiş. Ada son olarak1912’den 1947’ye kadar kısa bir dönem İtalyan egemenliğinde kaldıktan sonra da Yunanistan’a geçiyor. Yaklaşık 400 sene hüküm süren Osmanlı Devleti’nin izleri de haliyle hala görülse de, adada günümüzde en çok Rodos Şövalyeleri’nin etkisi hissediliyor.

Adanın mimari açıdan en görülmesi gereken yeri tabi ki Old City (Eski Şehir) bölgesinde yer alan ve şövalyeler tarafından inşa edilmiş, aslında bir kale olan Büyük Üstatlar Sarayı (Grand Masters Palace). Onun dışında Hipokrat Çeşmesi’nin (Ipokratous Fountain) bulunduğu meydan ve bu meydana açılan Socrates Caddesi ve Şövalyeler Sokağı’nı da barındıran Eski Şehir özellikle akşamları oldukça etkileyici.

Saat Kulesi

Eski Şehir (Old City)
Eski Şehir (Old City)

Adada eski şehir bölgesi dışında pek görülecek tarihi yapı yok ama belki bizim gitmediğimiz Faliraki bölgesindeki Astronomy Cafe ve Eparchiaki’deki Arı Müzesi denenebilir.

Otel konusunda Rodos’da pek yüzümüz gülmedi. 7-11 Ağustos arası tam da yüksek sezona denk geldiğimiz için hem çoğu otelde yerler dolmuştu, hem de fiyatlar epey yukarıdaydı. Booking’den yorumlarını beğendiğimiz ve fiyat/performans oranı iyi görünen Svea Hotel’ de dört gecelik yer bulamayınca 3+1 şeklinde iki ayrı otel ayarlamak durumunda kaldık. Svea Hotel’in kendisinden de, fevkalade gürültülü konumundan da pek memnun kalamadık (2 kişi gecelik 70 Euro). Son gece için geçtiğimiz GQ Hotel, biraz daha pahalı olsa da (2 kişi gecelik 97 Euro), daha girişinden çok daha iyi bir otel olduğu belliydi. Oda da gayet geniş, modern ve temizdi. Sadece bir gece burada kaldığımıza hayıflanarak, check-out için asansöre bindiğimizde asansörün bir kat aşağı düşmesi ile kendimizi karanlık ve havasız asansörde bir anda kapalı olarak bulmamız bu düşüncelerimizi bir anda değiştirdi. Asansör telefonundan aradığımız resepsiyonun bize itfaiye çağırdık demesi iyice endişelendirse de; neyse ki itfaiyenin yan binada olması sayesinde kısa sürede kurtulduk; bize kalan da o kısa sürede yaşadığımız feribotu kaçırma endişesi ve düşüş sırasında boynumda oluşan incinme oldu. O yüzden Rodos için otel tavsiyemiz olamayacak ama en azından uzak duracağınız otellere iki örnek verebiliriz :).

Tamam Restaurant için bir keşif diyemeyiz; zira Rodos’da yeme-içme denilince hemen hemen  her kaynakta ilk karşınıza çıkan adres burası oluyor. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim övgüler hiç abartılmamış; özellikle hizmet konusunda yıldızlı pekiyiyi hak ediyor. Burası konum olarak şehrin merkezinde; Eski Şehir merkezi ve Şövalyeler Sokağı’na yaklaşık 1 km mesafede. Rezervasyon almadığı için kapısının önünde, akşam yemeği için her daim uzun kuyruk olsa da bu sıkıntıyı hafifletmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ellerinden geleni yapıyorlar derken kuyrukta prosecco (İtalyan köpükli şarabı) ikramindan; personelin her 5-10 dakikada bir dışarı çıkıp samimi bir şekilde beklettikleri için özür dileyip teşekkür etmesinden ve yaklaşık ne zaman sıra geleceği hakkında bilgi vermesinden bahsediyorum.

Şansımıza çok fazla beklemeden içeri alınınca ilk dikkatimizi çeken göz yormayan bir şıklığı olan dekorasyon oluyor. Bir Yunan adasının en ünlü restoranının balık ve deniz ürünü ağırlıklı menüye sahip olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Elbette bu ürünler de menüde yer alıyor ama mekanın alamet-i farikası et yemekleri. Menü geldikten sonra siparişi almaya bizzat patron Andreas geliyor. Dedesi ve büyük annesi Çeşmeli olan bu sıcakkanlı abimiz sipariş ile ilgili yönlendirmeden ya da bu kadar şey yiyemezsiniz birini iptal edin gibi samimi ikazlardan imtina etmiyor. Bu arada "Tamam" adı da bu Türkiye kökenlerinden kaynaklanıyormuş, yani bizim bildiğimiz tamam :).

Tamam Restaurant

Başlangıç olarak ballı bademli kızarmış manouri peyniri (Lor gibi peynir altın suyundan yapılan yarı sert, kremamsı bir Yunan peyniri) ile feta peyniri ve domates dolgulu patlıcan ruloları söyledik. Açıkçası o akşamki tek hayal kırıklığımız manouri peyniri oldu. Daha önceden tatmadığımız için karşılaştırma yapamadığımız peynir çok tatsızdı; bal ve bademle lezzetlenmiş olsa da pek etkilenmedik. Küçük patlıcan ruloları (dolma) ise gayet lezzetliydi. Ben ana yemek olarak erik ve kayısılı kuzu incik tercih ettim. Osmanlı mutfağından olan bu yemek çok iyi yapılmıştı. Eşim de kendi seçimi olan geleneksel Rodos makarnalı (bir cins erişte) kuzudan memnun kaldı. Yemeğin üzerine Andreas’ın ikramı olarak gelen dondurmalı tatlı ve mastika da finali yaptı.

Ballı bademli kızarmış manouri

Feta ve domates dolgulu patlıcan rulo

Feta ve domates dolgulu patlıcan rulo

Erik ve kayısılı kuzu incik 
Geleneksel Rodos makarnalı kuzu


Dondurmalı tatlı

Mastika

Rodos, Midilli ve Thasos gibi Yunanistan ölçeğinde daha az turistik olan adalara göre biraz daha pahalı bir yer. Buna rağmen bu güzel yemeğe 2 kişi 56 Euro bir hesap geldi. İkramlar ise bundan sonra bile devam etti. Andreas kapıya kadar uğurlarken yeni açtığı barı, Flaws’da, kullanılmak üzere birer içki kuponu ikram etti.  Bu arada Flaws’u da çok sevdik; ondan sonraki iki akşamda da kokteyllerini denemek için uğradık.

Flaws

Flaws

Tambakio Restaurant, Lindos’daki efsanevi St. Paul plajının içinde, denizin kenarında yer alıyor. O yüzden burada sıradan bir yemek bile muhtemelen damağa hoş gelecektir ama burada bir beach club restoranından beklediğimizin çok ötesinde bir lezzetle karşılaştık. Aynı şekilde tabak çanak da gayet şık bir restoranda karşımıza çıkabilecek bir özendeydi. 

Tambakio

Tambakio

Buranın spesiyalinin deniz ürünlü linguine olduğunu bildiğim için, sipariş verirken fazla düşünmem gerekmedi ama beklediğimden de öte bir lezzetle karşılaştım. Keza porsiyonun büyüklüğü de beklentimin ötesinde olsa da, sıcak havaya rağmen tabağın sonunu getirmekte zorlanmadım :). Eşimin seçimi olan pestolu linguine de çok lezzetliydi ama deniz ürünleri ile arası iyi olan biri için deniz ürünlüyü yakalaması yine de mümkün değildi. Yanında ev yapımı limonata ve bira ile beraber 37 Euro hesap geldi. Belki plajda öğlen yemeği için çok az değil ama Tambakio da basit bir plaj büfesi değil; o yüzden bu fiyatı fazlasıyla hakediyor. Tabi burası muhtemelen akşam yemeği için de çok güzel bir tercih olabilir.

Deniz ürünlü linguine

Pestolu linguine

Tambakio

Tambakio

To Nissaki, Rodos şehir merkezine araba ile yaklaşık 40 dakika mesafedeki Kolympia bölgesinde, denize sıfır bir restoran. Özellikle gün batımındaki manzarası methedildiği için biz de Lindos dönüşümüzü tam o saatlerde buraya gelecek şekilde ayarladık. Maalesef üğle yemeğinde Tambakio’da yediklerimizden sonra henüz çok acıkmadığımızdan burada çok fazla yiyecek deneyemedik. Başlangıç olarak söylediğimiz kızarmış peynir topları iştah açıcıydı. Adaya gelmeden önce mutlaka tatmak için listeme yazdığım Simi karideslerini yemek de buraya nasip oldu. Simi karidesi, çok çok küçük olduğu için tüm kabuğuyla beraber pişiriliyor ve çerez gibi yeniyor. Bir tabakta muhtemelen 30-40 tane geliyor ve çok lezzetli olduğu için çekirdek gibi başladıktan sonra ancak bitince durabiliyorsunuz :). Kılıçbalığı ise kuruydu; çok memnun kalmadık. 20 lik bir uzoyla beraber toplam 40 Euro hesap geldi, çok makuldu.

To Nissaki

To Nissaki

Peynir topları

Simi karidesi

Kılıç balığı

Dondurmalar şirketten :)

Koykos (Koukos), Rodos’a gelmeden listemizde olmayan; odamızın hazırlanmasını beklerken tesadüfen karşımıza çıkan bir mekan. Üst katında otel bölümü de olan restoranın önce sevimli ahşap bisikletleri; daha sonra masaları dikkatimizi çekti. Sabah kahvaltısı için frappelerimizin yanında peynirli ve ıspanaklı börek siparişi verdik. Peynirli olan da gayet iyiydi ama ıspanaklı börek insanı uçuruyordu ki bunu söyleyen ben aslında ıspanaklı börek sevmem bile :). Çok kibar garsonlara da sahip olunca mekana hemen kanımız ısındı kaldığımız 4 günde buraya 4 kere geldik biz de. Daha sonra denediğimiz yumurtalı patases, cacık ve kızarmış peynirin hepsinden memnun kaldık ama ıspanaklı börek seviyesine yaklaşan sadece elmalı turtası oldu. O da yine Mehmet Yaşin’in tabiri ile damak çatlatan bir lezzetti :). Fiyatları da gayet uygun, kahvaltı için gittiğimizde 2 kişi 10-15 Euro civarı para verdik. Bu arada biz gidemesek de akşamları boş masa olmuyordu; ana yemekleri de denenebilir.


Koykos

Koykos

Önde kaşarlı, arkada ise "the ıspanaklı börek"

Bu da "the elmalı tart"


Yumurtalı patates, cacık ve kızarmış peynir

Nireas, Simi usülü yemekler sunan, Rodos’un Eski Şehir bölgesinde şirin bir taverna. Rodos’daki son akşam yemeğimizi buraya ayırdık. Burada başlangıç olarak kızartma tabağı ve domates salatası söyledik. Yaz domatesiyle yapılmış salata haliyle çok lezzetliydi; kızartma tabağı ise pek başarılı değildi. Oysa ki Midilli’ de yediğimiz kabak kızartmalarına bayılmıştık; burada ona yakın bir lezzet dahi bulamadık. Ana yemek olarak tercih ettiğim güneşte kurutulmuş ahtapotun tam kararında pişmiş; insanın aklına geldikçe ağzının suyunu akıtan lezzeti neyse ki kızartmaların ayıbını kapattı. Eşimin çipurası da ortalamanın üzerindeydi. Tatlı sevenler için oldukça geniş bir seçenek yelpazesi barındıran mekanda bizim tercih ettiğimiz sufle kötü değildi ama hazır suflelerden çok da fazlası yoktu. Buradaki yemeklere toplamda ortalamanın biraz üstünde puan versek de; Foursquare gibi platformlarda yüksek puan almasının sebebi muhtemelen bahçesinin sevimli atmosferi. Hesap olarak da iki kişi için 59 Euro geldi.

Nireas 
Nireas


Nireas

Domates salatası 
Karışık kızartma


Çipura ızgara

Güneşte kurutulmuş ahtapot ızgara

Bir bu kadar çeşitte yandaki tezgahın üzerindeydi

Sufle

Bu kadar yeme içmeden sonra deniz faslına geçelim. Rodos’un gözde plajları adanın en kuzeyindeki Elli Beach ile başlayıp, adanın doğu yakasında Lindos’ a kadar olan bölgede yer alıyor. Adanın batı tarafı daha dalgalı olduğu için bu bölge denize girmek için pek tercih edilmiyormuş. Bu arada adanın merkezindeki İstanbulvari bir trafik ve park yeri problemine ilave olarak; ada içinde köyler arasında da beklenilenin ötesinde trafik var, bu nedenle merkezden Lindos'a kadar yalnızca 50 km yol olsa da ulaşmak 1 buçuk saate yakın sürüyor.

Tepeden Lindos manzarası

En kuzeydeki plaj olan Elli Beach’in avantajı Rodos’un merkezinde yer aldığı için ulaşımının kolay olması; tabi dezavantajı da aynı ulaşım kolaylığı sebebiyle fevkalade kalabalık olması; Antalya Konyaaltı’na benzetilebilir genel olarak. Uzun bir sahil olduğu için farklı işletmeler var ama fiyatlar hepsinde aynı; 2 şezlong + şemsiye 10 Euro. Geç gidilirse yer bulmak sıkıntılı o yüzden öğle 12'yi geçirmemekte fayda var; tabi denize daha yakın yer bulmak için ne kadar erken o kadar iyi. Sahilin kuzey tarafı dalgaya daha açık, su biraz bulanabiliyor o yüzden yer varsa daha güney yani denize göre sağ tarafı tercih etmek daha mantıklı olabilir. Genel olarak da denizi fena değil ama adadaki diğer plajlar o kadar iyi ki; zaman ve ulaşım imkanı varsa burada vakit geçirmeye çok da gerek yok.

Elli Beach

Elli Beach

Elli Beach

Lindos’un hemen güneyinde yer alan St. Paul Koyu sadece Rodos’da değil hayatımda en sevdiğim koy oldu. Akvaryum gibi neredeyse tamamıyla kapalı olan tertemiz koyda yüzmek çok etkileciydi. Biz Tambakio Restaurant’ın da içinde yer aldığı, koyun girişindeki plajı tercih ettik; koyun karşı kıyısında bir plaj daha var. Tesisi görmek için diğer plaja da yüzdüm ama hem tesis olarak daha zayıf; hem de denize girişi daha çakıllıydı. Bu yüzden yer oldukça önerim Tambakio’ nun olduğu plaj olur. Buraya talep çok olduğu için 11’den sonra yer bulmak çok zor ama biz şansımıza 12’ye doğru gelmemize rağmen tam deniz kenarında yer bulabildik; 2 şezlong + şemsiye için 15 Euro verdik. Bu arada önceden arayıp rezervasyon da yapılabiliyormuş şezlong için; denemekte fayda var. Son olarak plajın hemen yanında küçük sevimli bir şapel var hatta bizim olduğumuz gün, akşam üzeri bahçesinde bir nikah kıyılıyordu. Son olarak biz dönüşte Lindos’a da uğramayı planlasak da gidemedik; orası da sevimli evler, dar sokakları ile çok güzelmiş; dönüşte orayı da görecek şekilde bir plan yapmak daha güzel olabilir; biz kendi adımıza bir daha gelirsek konaklama için de merkezdense Lindos’u seçmeye karar verdik.

St. Paul Koyu

St. Paul Koyu

St. Paul Koyu
Rodos’un isminin de etkisi ile muhtemelen en ünlü koyu ve plajı olan Anthony Quinn Koyu, merkeze yarım saat mesafede, Faliraki’de yer alıyor. Burası daha çok İngiliz turistlerin tercih ettiği, gece boyu süren partilerin yapıldığı bir bölge. Tabi gündüz de denize girmek için çok güzel koyları var. Anthony Quinn Koyu’nun hemen yanında yer alan Ladiko Koyu da onlardan biri. Anthony Quinn Plajı da yine 11'i geçirirseniz yer bulmanın çok kolay olmadığı yerlerden; o yüzden 10 buçuk gibi plajda olduk. Otoparka arabamızı bırakıp, koya inince beklediğimizden daha tenha olduğunu gördük. Şezlongların yanındaki dört locanın üçünün de boş olduğunu görünce; iki kişi 20 Euro’ya bu yataklı localardan birini tercih ettik. Bir saat sonra kalkıp içecek bir şeyler almaya yöneldiğimde acı gerçekle yüzleştim; yanlışlıkla otoparktan ters tarafa indiğimiz için Anthony Quinn Beach’de değildik :). Otoparktan geliş yönüne doğru soldan inerseniz Anthony Quinn’e; sağ inerseniz tabelası olmasa da internetten adının Plaka Beach olduğunu öğrendiğim plaja iniyorsunuz. Bu ikisinin arası yürüyerek 5 dakikadan fazla sürmüyor ama Plaka Beach, Ladiko Koyu’nda kalıyor. Plaka’ nın tam karşısında da Ladiko Beach var. 



Her ne kadar yanlışlıkla gelmiş olsak da Plaka Beach’den daha tenha olduğu için memnun kaldık; bu hatamızdan pişmanlık duymadık. Yalnız deniz olarak Anthony Quinn Koyu biraz daha güzel. Ladiko Beach de güzel olsa da üçü arasında en az beğendiğim plaj oldu. Burası daha kumluk olduğu için daha çok çocuklu aileler tercih ediyordu. Plaka ise iskeleden girildiğinden daha çok adult beach gibiydi. Anthony Quinn bu anlamda diğer ikisinin ortasında kalıyor. Anthony Quinn Koyu’nun adının nereden geldiğine değinecek olursak,ünlü aktör 1961 yılında Altın Küreli "Navaron’ un Topları" filminin çekimleri esnasında koyu görüp hayran oluyor. Burada uluslararası yıldızlar için bir tatil merkezi açma planıyla koyu satın alıyor. Yalnız daha sonra Yunan hükümeti amiyane tabir ile kıvırıyor ve aktörün ölümüne kadar sonuçlanmayan bir hukuki süreç başlıyor. Koyun yer aldığı Kalithea’nın belediye başkanının iddiasına göre Anthony Quinn üç parselden oluşan koyun iki parçasını şahıslardan alıp; üçüncü parsayı sembolik bir ücretle Yunan devletinden alıyor. Yunan hükümeti bu anlaşmanın sembolik olduğunu iddia etse de, Quinn bunun gerçek bir satış olduğunda ısrar ediyor; hatta satış sürecinde Yunanistan kraliçesi dahi görüşmek için adaya geliyor. Sonuç olarak anlaşmazlıklardan sonra Anthony Quinn adaya küsüp hayayı boyunca tekrar gelmiyor ama koyda adı hala varlığını sürdürüp; Rodos’un tanıtımına katkı yapıyor.  

Plaka Beach

Plaka Beach' in girişi


Anthony Quinn's Bay

Anthony Quinn's Bay

Anthony Quinn's Bay
Bizim gittiğimiz bu plajların yanında Tsambika ve Agatha gibi başka bilinen koylar da var. Özellikle Tsambika büyük ve sakin kumsalı ile çocuklu aileler için çok öneriliyor; internetten incelediğim fotoğrafları da etkileyiciydi.