Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

21 Mayıs 2015 Perşembe

Kopenhag - Mayıs 2015



Uçağımız Kopenhag için alçalırken, güneşli havanın da sayesinde dikkatimizi ilk olarak havanın berraklığı çekiyor. Yapı olarak ilk farkettiğimiz meşhur Oresund Köprüsü ve denizin ortasındaki rüzgar gülleri. İrtifamız azaldıkça şehir daha net seçiliyor ve bu sevimli bir Viking kasabasını andıran şehire daha inmeden içimiz ısınıyor. Kopenhag ya da kendi dillerinde Kobenhavn, ticaret limanı anlamına geliyor ve 1,2 milyon nüfusuyla Avrupa standardında büyük sayılacak bir şehir olsa da metropolden ziyade çok büyük bir sahil kasabasını andırıyor.

Christiansborg Sarayı' nın kulesinden Kopenhag manzarası

Havaalanından tren ile hem Malmö’ ye hem de Kopenhag şehir merkezine ulaşım gayet kolay, bu arada 35 TL civarı bir fiyata 24 saatlik bilet alırsanız şehirdeki bütün tren, metro ve otobüs hatlarını kullanabiliyorsunuz. Tabi Malmö farklı bir ülkede olduğu için, buraya ayrıca bilet almanız gerekiyor. Biz ilk gece Malmö’ de konakladığımız için (bkz. http://modernmeddah.blogspot.com.tr/2015/05/malmo-mays-2015_19.html), Kopenhag’ a direkt havaalanından değil Malmö üzerinden geçtik. Bu arada Malmö’ de konaklama fiyatları Kopenhag’ ın yarısı civarında; zaten pek çok Kopenhag’da çalışan da Malmö’den yaşayıp buraya günübirlik gelip gidiyormuş.

Kopenhag

Otelimiz Hotel Tiffany uzun yıllardır konakladıklarımız arasında en sevdiğimiz otel oldu. Personelin güler yüzlü hizmeti, büyük ve güzel odamız, kendi inisiyatifleriyle odamızı upgrade etmeleri ve kahvaltıyı odamızda sunmaları bizi çok memnun etti. Konum olarak Tivoli ve merkez tren istasyonuna yakın, ulaşım konusunda sıkıntısız bir yerde ki zaten şehirde genel olarak ulaşım gayet rahat.

Şehir büyük olmasa da gezilecek yer seçenekleri gayet fazla, yeme içme konusunda da dünyanın başkenti bile sayılabilir ki zaten uzun yıllardır en iyi restaurant seçilen Noma da Kopenhag’ da bulunuyor. Biz gerek aylar öncesinden rezervasyon gerektirmesinden, gerek de 2 kişilik iyi bir akşam yemeği fiyatının mortgage taksidi ayarında olmasından dolayı buraya gitmedik; yalnızca tekne turunda önünden geçmekle yetindik o yüzden hakkında bir yorum yapamayacağız. :)

Kopenhag’ ın sembolü Küçük Denizkızı (Little Mermaid) Heykeli ki kendisi gerçekten küçük, sadece 1 metre 25 santim.  Hans Christian Andersen adlı Danimarkalı yazarın Küçük Denizkızı (Evet bildiğimiz "Andersen’ den Masallar)" masalına ithafen 1909 yılında yapılan heykel, bir kaç sene önce 1 yıllığına da Çin’ e gönderilmişti. O dönem yerine heykelin Çin’deki görüntüsünü gerçek zamanlı gösteren bir ekran konulmuştu. Denizde sahile yakın küçük bir kaya üzerinde konumlanan bu heykel güzel olsa da muhtemelen dünyanın en overrated turistik atraksiyonlarından biri. Biz bu heykeli de tekne turunda arkadan görmekle yetindik.

Küçük Denizkızı


Turistik lokasyon olarak en popüler bölgesi de Nyhavn yani “yeni liman”. Rengarenk boyanmış binalar günümüzde çoğunlukla bar ve restaurantlara ev sahipliği yapıyor. Kanal turları da bu bölgeden kalkıyor. Kongens Nytorv metro istasyonu bölgeye yakın.

Nyhavn
Nyhavn


Tivoli Bahçeleri içinde lunapark, cafeler, konser alanları bulunan çeşitli gösterilerin yapıldığı; özellikle yaz döneminde çok güzel ışıklandırılan bir park. Avrupa’ nın da en eski eğlence parklarından biri. Ana tren istasyonuna yakın bir konumda, şehrin tam merkezinde yer alıyor; gece geç saatlere kadar açık olduğundan akşam gitmeyi de tercih edebilirsiniz.

Christiansborg Palace (Christiansborg Slot), 2 kez yandıktan sonra son haliyle 1928 yılında tamamlanmış olan bir saray. Bugün kraliyet tarafından da kullanılmakla birlikte Danimarka Parlementosu’na, Başbakanlık Ofisi’ ne ve Yüksek Mahkeme’ ye ev sahipliği yapıyor. Yasama, yürütme ve yargının tamamını aynı yerde toplamasıyla dünyada tek (tabi de facto olarak ülkemizde de böyle ama onu saymamışlar!). Son derece görkemli bir yapı, ücretsiz olarak kulesine çıkarak (asansör mevcut) bütün şehri panaromik olarak görmek de mümkün.

Christiansborg Sarayı

Christiansborg Sarayı


Kraliyetin yazlık sarayı olarak inşa edilen ve 1624 yılında tamamlanan Rosenborg Sarayı (Rosenborg Slot) şehrin biraz dış bölgesinde yer alıyor. Rönesans tarzında inşa edilen bina, özellikle muazzam bahçesiyle de birleşince  adeta bir masal şatosunu andırıyor. Havanın da güzelliğiyle bahçesinden ayrılmak istemedik. Kopenhag’ da tek bir yer görebilecek olursanız, tavsiyemiz burası olur.
Rosenborg Sarayı


Rosenborg Sarayı
Rosenborg Sarayı
 


Christania ya da tam adıyla “Özgürşehir Christania” şehrin en nevi şahsına münhasır bölgesi. Ordunun terk ettiği araziye öncelikle bölge halkının çocuklara oyun alanı açmak için girmesiyle başlayan süreçte, 1971 yılında hükümeti protesto eden hippiler yerleşerek bağımsızlık ilan ediyorlar. Hükümet ve belediyeyi tanımayarak kendi kendini yöneten şehrin nüfusu 800 civarında, tabi yıllar içinde hükümetle defalarca karşı karşıya gelmelerinin de etkisiyle bir orta yol bulmaya doğru gidiyorlar. 2005’ e kadar esrarın açık olarak satılmasına göz yumulsa da polis baskınları sonrası bu durum ortadan kalkıyor ama aleni olarak olmasa da hala çok da gizlemeden satış yapıyorlar. Zaten satış yapılan bölgenin adının “Green Light District” olması bu alışverişin çok da gizli olmadığının göstergesi. İlk çıkışı kısmen Kopenhag’daki emlak fiyatlarının yüksekliğini protesto etmek ve o dönemin hippi kültürünü özgürce yaşamak için kendi habitatlarını yaratmak olsa da günümüzde daha çok turistik bir destinasyona dönüşmüş durumda. Uyuşturucu satışı olabildiği için fotoğraf çekmek yasak. Zaten duvarda 3 kural yazılı; 1. Koşma çünkü paniğe yol açabilir 2. Fotograf çekme 3. Eğlenmene bak. :) 
http://en.wikipedia.org/wiki/Freetown_Christiania

Christiana

Christiana


Mimarisiyle dikkat çeken, Kurtarıcı Kilisesi (Church of Our Saviour) de Christiana’ ya yakın.

The Church of Our Saviour
 

Galatasaray’ ın 2000 yılında UEFA Kupası’ nı aldığı Parken Stadyumu şehrin biraz dışında yer alsa da adını aldığı ve yanında yer alan park büyük ve güzel.

Parken Stadyum

Şehirdeki modern mimariye en iyi örneklerden biri Copenhagen Opera House.

Copenhagen Opera House

Lego' nun da anavatanı Danimarka, zaten kelime olarak Danca "leg godt" dan geliyor, yani "iyi oynayın". Kopenhag'da da çok güzel bir mağazaları bulunuyor.

Lego


Rundetaarn (The Round Tower) 1642 yılında gözlemevi olarak inşa edilmiş bir yapı olsa da günümüzde pek de yüksek durmuyor, merdivensiz sarmal koridorlarla çıkılan yapı ilginç olsa da içeri girmemenin büyük bir kayıp olduğunu söylemek zor. Ama kulenin yanındaki “DØP” adlı sosisli büfesine gitmemek büyük bir kayıp olur. Her ne kadar fine dining konusunda ünlü olsa da Kopenhag sokak yemekleri konusunda da çok ileride ve bu tarz yerlerin en  iyilerinden biri de burası. Bu küçük büfenin 2010 yılında Michelin yıldızlı büyük restaurantları dahi geçerek şehrin en iyi yeme-içme mekanı seçildiğini söylersek daha açıklayıcı olabilir. Sosis dendiğinde aklınıza yalnızca domuz gelmesin, tümü organik olan seçenekler arasında dana, keçi ve vejeteryan da yer alıyor. Aynı şekilde içine konan diğer malzemeler ve ekmekler de organik.

DØP

DØP


Yeme içmeden bahsedip de Torvehallerne’ yi es geçmek olmaz. Burası Norreport metro durağının yanında yer alan kapalı bir organik ürünler pazarı. Sebze meyve ve şarküterinin yanında butik cafe, restaurant ve fırınlar da yer alıyor. Biz konakladığımız 2 günde 3 kez ziyaret ettik hatta bir akşam yemeğimizi buradan aldığımız ürünler ile odamızda yedik. 



Torvehallerne’ de yer alan bir kaç dükkan diğerlerine göre daha çok ilgimizi çekti.  Coffee Collective,  burada yer alan dükkanının yanında şehirde başka bir cafesi ve kahve okulu bulunan bir mekan. Kahvenin bardağa ulaşmasına kadar gelen bütün sürece odaklanmalarıyla dünya çapında da haklı bir üne ve çeşitli organizasyonlardan aldıkları ödüllere sahipler. Kahveleri şehir içindeki başka cafelerde dahi satılıyor. Espresso makinaları da bu konuda en iyilerden kabul edilen Kees van der westen marka. Biz 2 gün üst üste akşam üstü kahvelerimizi burada içtik, her seferinde memnun kaldık. Biraz sıra beklemeniz gerekebilir ama pişman olmayacaksınız.

Coffee Collective

Coffee Collective


Laura’s Bakery, Coffee Collective’ in hemen karşısında yer alıyor, kahvenizi aldıktan sonra atıştırmalıklarınızı da bu sevimli fırından alabilirsiniz. Biz bir kaç pastane ürünü ve ekmeklerini denedik, hepsi son derece lezzetliydi. Zaten Danimarkalılar pastane ürünleri konusunda çok iddialı.

Laura's Bakery

Laura's Bakery


ASA Spice Shop, ürünleri kadar hikayesi de ilgi çekici bir aktar. Sahibi Julian 2008 yılında 2 yıllık bir dünya  seyahatine çıkıyor ve bu geziden aldığı ilhamla dünyanın çeşitli bölgelerinden her türlü baharatı toplayarak Kopenhag’ da açtığı bu dükkanda satmaya başlıyor. Burada satış yapmanın yanında, Kopenhag’ ın en iyi restaurantlarının bir çoğunun baharat sağlayıcısı da yine Julian. Biz eşimin uzun zamandır aradığı çubuk Madagaskar vanilyalarından çok taze olarak ve uygun fiyatla bulabildik. 

ASA Spice Shop

ASA Spice Shop


Son olarak alışverişimizi artizanal bal ve marmelatlar satan bir mağazadan “Frederiksberg Have Honning” marka balımızı alarak tamamladık. Danimarka balı bizim bildiğimiz ballara göre çok daha yoğun, katıya yakın bir dokuda.  Kopenhag’ ın dışında yer alan , kraliyetin eski yazlık saraylarından birinin önündeki büyük bahçelerden elde edilen bu bal, görünüşü dışında içerdiği hafif mentollü aroması ile de bildiğimiz ballardan ayrılıyor; açıkçası sadece yarım kilo aldığımıza pişman olduk.

Mikkeller, 2006 yılında bir lise öğretmeni ile gazetecinin kurduğu , çok kısa zamanda dünya çağında bilinirliğe ulaşmış bir microbrewery. Evde kendi biralarını üreterek başlayan ikili, girdikleri ev üreticileri yarışmalarında dereceler aldıktan sonra büyük bira üreticilerinin de katıldığı bir yarışmada birincilik kazanmalarından sonra işi profesyonelleştiriyorlar. Hala kendi üretim tesisleri olmayan firma başka üreticilerin tesislerinde üretim yaptırıyor. Klasik biralara orijinal dokunuşlar yapan Mikkeler, ilhamını Amerikan bira üreticilerinden almış. Her ne kadar üretim tesisleri olmasa da çoğunluğu Kopenhag’ da olan bar ve restaurantları bulunuyor. Biz Kopenhag’ da yer alan 3 mekandan diğer ikisinde yer bulamayınca, Kopenhag’ ın en az tekin semti olan Norrebro’ da yer alan Mikkeler & Friends’ e gittik. Barın yan tarafında ayrıca bir bottle shop da bulunan mekanda hem kendi üretimleri hem de adından anlaşılacağı üzere başka üreticilerin artizanal biraları da servis ediliyor. Bu arada bira dışında içkiler de var. Biz mesela aromatik hop (şerbetçi otu) katarak ürettikleri votkalarını da denedik ama yorumlar da bahsedilen aromayı pek alamadık. Mekan gayet güzel ama dediğim gibi Norrebro çeteleri ile bilinen, göçmen ağırlıklı bir semt o yüzden akşam yerine gün içinde gitmenizi öneririm.

Mikkeller & Friends

Mikkeller & Friends


Bu arada bizim gibi bavula bira doldurmadan tatili tamamlamayanlardansanız size bir de bottle shop önerim olacak. Kihoskh adlı orta halli bir market görünümlü bu dükkanda nedense inanılmaz çeşitlilikte bir bira stoğu bulunuyor. Biz nedenini sorgulamadık, otelimize de yakın olduğu için sepetimizi tıka basa doldurmakla yetindik. :) Adresi Sønder Boulevard 53, ayrıca internet üzerindnen satışları da var; siz daha gitmeden sipariş vererek otelinize göndertebilirsiniz.
http://www.kihoskh.dk/

Farkettim ki, bu gezide hiç dondurmacı yazmamışız. Biz elinde dondurma ile yürüyen insanları takip ederek Hansens’ e ulaştık. Dondurmaları çok lezzetliydi, süt kokusu buram buram yayılıyordu. Biz Nyhavn’ da gittik ama şehirde başka şubelerine de rastladık.

Hansens


Gidip tavsiye ettiğimiz yerlerden sonra yazımızı gidip tavsiye etmediğimiz ve gidip yer bulamadığımız 2 mekanla tamamlayalım.

Kødbyens Fiskebar, şehrin yeni hip bölgesi Meatpacking District’ de yer alan Michelin yıldızlı bir deniz ürünleri restaurantı. Pek çok ayrı sitede tavsiye edildiği için gitmek istedik ama rezervasyonumuz olmadığı için umudumuzu gayet büyük barında yer bulmaya bırakmıştık. Orası için de yaklaşık 1 saatlik sıra olunca, uçağımızı kaçırmamak için yemek yiyemeden döndük. Kopenhag’ a yolunuz düşerse siz bizim hatamıza düşmeyin bir kaç gün önceden rezervasyonunuzu yaptırın. 
http://fiskebaren.dk/en/

Burger Corner, gidemediğimiz Fiskebar’ ın yakınında dikkatimizi çeken; girmeden önce bize umut veren bir mekandı. Uçağa yetişmek için fazla alternatifimiz olmadığından araştırma yapamadan buraya girdik ama servisin yavaşlığı, siparişin yanlış gelmesi, patates ve hamburgerlerinin vasatlığıyla bizim için her bakımdan hayal kırıklığı oldu.



 

19 Mayıs 2015 Salı

Malmö - Mayıs 2015

Malmo

Türk futbol seyircisinin bir zamanlar Beşiktaş ile de eşleşen ve  futbolun bu denli  endüstiyelleşmesinden önce Avrupa’ nın kalbur üstü futbol takımlarından biri olan kulübü sayesinde anımsayacağı Malmö, İsveç’ in 3. büyük kenti olsa da yalnızca 664 bin nüfusa sahip bir şehir.


Danimarka’ nın başkenti Kopenhag ile aralarında 20 km lik bir boğaz var. 2001 yılında hizmete giren, çok da ilginç ve güzel bir köprü olan Oresund Bridge Köprüsü bu iki şehri (ve tabi ülkeyi) birbirine bağlıyor.  Köprünün üzerinden araçlar altından ise trenler geçiyor, tren ile yolculuk yarım saat civarı sürüyor. Köprünün denizin ortasında bitip tüp geçite dönüşüyor olması ise en dikkat çekici tarafı. Merak edenler için 5 milyar USD' ye mal olmuş.

Oresund Köprüsü

Bu gezide kaldığımız 2 otelden son derece memnun kaldık. Malmö’ deki konaklamamızı yürüyerek merkez tren istasyonuna 2 dk, Lilla Torg’ a 6-7 dk mesafedeki Moment Hotel’ de yaptık. Çok temiz ve sevimli bir oteldi. Kahvaltıda sundukları taze sıkılmış meyve suları, organik ürünleri ve taze esmer ekmekler ile yaptıkları açık sandviçleri (smørrebrød) çok lezzetliydi.

Moment Hotel

Malmö’ nun en ünlü yapısı henüz 2005’ de tamamlanan ve Santiago Calatrava tarafından tasarlanan Turning Torso. 54 katlı ve 190 metre yüksekliğindeki bina tamamlandığında Avrupa’ nın en yüksek 2. konuttu (Moskova’ daki 264 metre yüksekliğindeki Zafer Sarayı’ndan sonra).  Dünyanın ilk burgulu gökdeleni olan bina, yeni bir akım başlatmıştır. Biraz şehir dışında kaldığı için biz yanına kadar gitmedik ama Malmo’ de her yerden görmek mümkün, hatta Kopenhag’ dan bile görülebiliyor.


Turning Torso

Malmö her ne kadar iyi korunmuş bir şehir olsa da turistik destinasyon olarak tarihi güzellikleri çok fazla değil. Malmö Kalesi (Malmöhus Slott) işte bu az sayıdaki tarihi noktalardan biri. İlk kale 1434 yılında yapıldıktan sonra, 15. Yüzyılın başında yıkılıyor ve şimdiki kale aynı yerde 1530 yılında Danimarka Kralı 3. Christian tarafından yeniden yaptırılıyor. Yeşilliklerin ortasında, küçük bir ada üzerinde yer alan bu kalenin çok güzel olduğunu söylemek zor, daha çok bir teneke fabrikasını andırıyor ama şehir merkezinde yer aldığı için görmek için fazla zahmete katlanmanız gerekmediğinden gelmişken görülebilir.

Malmö Kalesi


İskandinavya’ nın genelinde gördüğümüz gibi  mimari ve tasarıma burada da önem veriliyor. Şehir kütüphanesi (Malmö Stadsbibliotek) de buna güzel bir önek. 1 Mayıs nedeniyle kapalı olduğu için içine giremedik ama eski bir kale, modern bir bina ve ikisine birleştiren silindir ile 3 parçadan oluşan kompleks görülmeye değer; önünde yer alan parkta da  gittiğimiz gün bir festival vardı.


Malmö Stadsbibliotek


Malmo’ de Lilla Torg (Küçük Meydan), Stortorget (Büyük Meydan) ve Gustav Adolfs Torg adlı üç meydanı gezdik. Adı gibi küçük ve sevimli bir meydan olan Lilla Torg aralarında en etkileyici olanı.

Lilla Torg

Stortorget & City Hall


Biz de akşam yemeğimizi etrafı restaurant ve barlar ile çevrilmiş olan bu sevimli meydanda yer alan Mello Yello’ da yedik. Restaurant-bar konseptindeki mekanda yediğimiz hamburger ve fırınlanmış ballı somon filetodan memnun kaldık. İthal ve yerli bira seçenekleri çok fazla olmasa da yeterli seviyedeydi. Fiyatlar bu coğrafyanın tamamında olduğu gibi pek ucuz değil; 2 kişi yemek + bira için 450 SEK (yaklaşık 140 TL) hesap geldi.

Mello Yello



Gelelim, Malmo’ de en sevdiğimiz mekan olan, Malmö’ nün tek microbrewery si  Malmo Brygghus’ a. 2010 yılında açılmış olsa da bu bina 1898 yılında Richter’s Brewery olarak inşa edilmiş ve uzun yıllar bira üretiminde kullanılmış. Bu nedenle 5 yıllık bir yer olmasına rağmen, uzun bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Hala o yıllardan kalan kazanları vs de görebiliyorsunuz. Hatta Cuma ve Cumartesi günleri 17:30 da hem bu tarihi binayı tanıtan hem de şimdiki üretimleri hakkında bilgi veren 1 saatlik tur da düzenliyorlar.  Saatlik bu turun fiyatı 250 SEK (75 TL). Biz tura katılmadık ama biralarından tatma fırsatı bulduk. Hem kendi üretimlerini, hem diğer yerel biraları hem de ithal biraları bulmak mümkün. Şişe biraların yanında 40 civarı birayı tapten (fıçı) sunuyorlar. Yiyecek olarak klasik bar menüsü var; biz acılı tavuk kanatı tercih ettik ki bizi tatmin etti. Fıçı biraların fiyatları az da olsa değişse de ortalama olarak 20 cl 10 TL, 40 cl 20 TL gibi.  Biz bir kaç yerel bira denedik; kendi üretimlerinden “Malmö Lame Ass Substitutional IPA” i önerebilirim.


Malmo Brgghus