Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Safranbolu 2016

Safranbolu

Bu yaz tatilinizin kısalığından mütevellit zamanımızı mümkün olduğunca verimli kullanmaya çalıştık. Bu nedenle 1 hafta içinde Türkiye' nin en kuzeyinden güneyine geçiş yaptık. 3 günlük Orta Karadeniz turumuzun ilk durağı Safranbolu oldu. İstanbul' a çok da uzak sayılmayacak bu küçük şehre bu zamana kadar gelmek kısmet olmamıştı; yolu çok az uzatarak uğrama fırsatımız olunca kaçırmak istemedik.

Safranbolu evleri


UNESCO' nun "Dünya Kültür Mirası (World Heritage)" listesinde yer alan 50 bin nüfuslu bu şehir; tarih boyunca da ticaret yolları (İpek Yolu) üzerinde kalan coğrafi konumu sayesinde idari ve kültürel bir merkez olmuş. Homeros' un İlyada' sında geçen Paflagonya bölgesinde yer alan şehrin tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar gidiyor.

Şehrin tarihten gelen zenginliği ve henüz 1975 yılında doğal sit alanı ilan edilmesi sayesinde Safranbolu 1008 adet tescil edilmiş tarihi eser barındırıyor. Bunların çoğunluğunu 90lı yıllarda artan turistik ilgiyle  turistik tesislere dönüşen konaklar oluşturuyor. Genelde ülkemizin restorasyon karnesi pek iç açıcı olmasa da burada genel doku iyi bir şekilde korunmuş; unutulan el sanatlarının da canlandırılmasıyla şehir bugünkü "müze kent" konumuna ulaşmış.

Şehir içinde gezilecek yerler tarif etmek anlamsız zira  karşılıklı 2 yamaca yayılmış Safranbolu Evlerin arasında kaybolmak, hoşunuza giden yerde çay-kahve molası vermek burayı gezmenin en güzel yolu. Devam ederseniz zaten yol sizi şehre panaromik bu görüş sağlayan Hıdırlık Tepesi' ne ulaştıracak. Özellikle sıcak havada yokuş biraz yorucu olabilir ama manzarayı tepeden görünce karşılacağınız manzara için çok küçük bir bedel bence. Fotoğraf çekmek için de ilçe merkezinin en iyi konumuna sahip.

Hıdırlık Tepesi'nden Safranbolu


Safranbolu' ya uğramayı ilk düşündüğümde itiraf etmek gerekirse aklımızda sadece şehir içi vardı. Biraz araştırma yapınca şehrin hemen etrafının gezilecek görülecek bir çok yer barındırdığını görmek tatlı bir sürpriz oldu.

Tokatlı Kanyonu


Tokatlı Kanyonu klişe tabirle tam bir doğa harikası. Tabir her ne kadar klişe olsa da kesinlikle abartılı değil. Kanyonun bir ucu Tokatlı Köyü' nde diğer ucu ise Eski Çarşı' nın Gümüş Mahallesi' ne kadar uzanıyor. Tabi kanyon kadar dikkat çekici bir yerde bu kanyonda yerden 80 metre yükseklikte, kırılmaz camdan yapılmış olan Kristal Teras. Türkiye' de türünün ilk örneği olan bu yapı, Safranbolu' nun Türkiye' de turizmin yüz akı olmasının işaretlerinden bir diğeri. Zira 3 TL karşılığında ülkemizde yaşayacağınız en farklı deneyimlerden biri bu cam teras üzerinden kanyonu izlemek olabilir. Biz vakit darlığından dolayı kanyonda yürüyüş yapamadık ama daha fazla vakit ayırabiliyorsanız kanyonun dibine kadar inmenizi ve bizim yine göremediğimiz Bulak Mencilis Mağarasına' da girmenizi tavsiye ederim. İnternette foroğraflarını da bulabileceğiniz 200 milyon yıl kadar önceye giden sarkıt, dikit ve damlataşlar fazlasıyla ilgi çekici.

Kristal Teras


Yörük Köyü, ise adeta Safranbolu' nun minyatürü ve restorasyon görmemiş hali. 300 yıllık tarihi olan köyün sokaklarında gezmek ilgi çekici ama yine de beklentilerinizi düşük tutmanızda fayda var. İlçenin kendisini gördükten sonra minyatürü çok şaşırtmıyor ama yine de daha doğal olan ambiyansı bir şekilde bizi etkiledi.

Yine bizim gezemediğimiz İncekaya Su Kemeri ve Safranbolu Kent Tarihi Müzesi gibi görülecek yerleri de var. Safranbolu' yu hakkıyla gezmek için bir gece konaklamak; bu sayede şehrin gecesini de yaşamak muhtemelen çok daha iyi bir deneyim olacaktır.

Tabi ki bu yazı da yeme-içme olmadan bitmeyecekti :) . Şehrin malum olduğu üzere meşhur olan yemeği "kuyu kebabı". Araştırmalarımız sonucunda hem mekan, hem de lezzet olarak en iyi alternatif olarak Kadıoğlu Şehzade Sofrası'nda karar kıldık. Şehrin merkezindeki konumuyla bulmakta hiç sorun yaşamayacaksınızdır. Yalnız şehir içinde bir de şubeleri var, en eski olan yerlerini sorarsanız daha iyi olur.

Kadıoğlu Şehzade Sofrası

Kadıoğlu Şehzade Sofrası

Kadıoğlu Şehzade Sofrası

Kadıoğlu Şehzade Sofrası


Kuyu kebabı aslen Kastamonu yöresine ait olsa da bölgenin yakınlığı ve turistik tesislerin fazlalığıyla burada kilometre kareye düşen kuyu kebapçısı muhtemelen Kastamonu' dan dahi fazla olabilir. 1 yaşına gelmemiş kuzu etinden yapıldığı için koyun etinde olan koku bu yemekte yok. Uzun uzun kuyuda pişmesinde etkisiyle ağızda helva gibi dağılıyor. Daha önce bir kaç yerde deneme şansım olsa da buradaki kadar lezzetlisini daha önce tatmamıştım. Porsiyonu 30 TL olan fiyatını tamamıyla hakkediyor.

Kuyu kebabı

Kebabın piştiği kuyu :)


Kuyu kebabı

Yemek için ikinci tercihimiz bir çeşit kır pidesini andıran "Safranbolu bükmesi" ya da kısaca "bükme" oluyor. Kıyma, ıspanak, maydanoz ve soğandan oluşan bir içle hazırlanan bükme enfesti. Kuyu kebabının dahi altında kalmadı.

Bükme

Yemeğin üzerine tercihimiz yörenin meşhur tatlısı "zerde" oluyor. Zerde nedir diyecek olursanız, zerdeçal ve safran ile renklendirilen ve tatlandırılan bir tür muhallebi. Açıkçası lokumda kaliteyi arşa çıkaran bir şehirden tatlı beklentimiz bundan çok daha yüksekti. Denediğimiz için pişman değiliz, tadı kötü de değildi ama epey sıradan bir lezzet olarak bizden geçer not alamadı. Bir porsiyon kuyu kebabı, bir porsiyon bükme, salata, zerde ve içeceklere bahşiş dahil 80 TL verdik. Ucuz bir yer değil ama burası Anadolu' da olsa da turistik bir yer olduğundan bize makul geldi.


Zerde


Son olarak, lokuma değinmeden bir Safranbolu yazısı yazılmaz heralde. Safranbolu lokumunun en ayırt edici özelliği daha az tatlı ama daha lezzetli olması. Farklı çeşitler olsa da en tutulan, bizim de en beğendiğimiz safranlı lokum ile çifte kavrulmuş oldu. Bir çok dükkan lokum üretiyor; yoldan geçerken tatmanız için de ikram ediyorlar. Biz tatlı komasına girmemize ramak kala İmren' de karar kılarak oradan aldık ama açıkçası diğer dükkanların hiçbirinden de kötü lokum da tatmadık.

Bundan sonraki yazıda Kastamonu ve ülkemizin en kuzeyi Sinop ile devam edeceğiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder