Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

15 Ocak 2017 Pazar

Küba 2016 - Trinidad & Vinales


Trinidad' da konakladığımız casanın terasından gün batımı
 
Trinidad, Küba’nın merkezinde yer alan Sancti Spiritus eyaletinin, UNESCO Dünya Mirası listesine de girmiş küçük bir şehri. Havana’da yaşadığımız hayal kırıklığından sonra, tek ve iki katlı binaları; taş sokaklarıyla beklediğimiz Küba’yı bulduğumuz yer burası oldu. Havana’ dan buraya paket turla ya da otobüsle ulaşmak mümkün ama biz 4 kişi olunca 120 CUC’a tek yön taksi ile 4 saatte geldik. Otobüs fiyatı da buna yakın fakat o 6 saat sürüyormuş. Yalnız dediğim gibi özellikle dönüşte bindiğimiz taksi 60 yaşındaydı ve konforlu olmaktan epey uzak bir yolculuk oldu. Taksi istediğinizde yeni bir araç istediğinizi özellikle belirtip; aksi durumda aracı geri çevirmenizi tavsiye ederim.

Trinidad

Trinidad, deniz kenarında olmasa da denize çok yakın; hemen 6 km mesafede Ancon Plajı yer alıyor. Burası plaj olarak güzel bir yer ama bizim gittiğimiz gün deniz bulanıktı; günden güne denizin berraklığı çok değişiyormuş. Bizdeki gibi beach clublar olmasa da yine de şezlong/şemsiye ve içecek servisi var; fiyatlar restoranlar ile aynı ayarda.

Ancon Beach

Şehrin merkezi Plaza Mayor, burası meydan olmanın ötesinde, İspanyol kolonyal dönemden kalma bir açık hava müzesi. Trinity Kilisesi de bu meydanın köşesinde yer alıyor. Kilise, UNESCO Kültür Mirası için üzerinde oynama yapılamadığından biraz bakımsız duruyor ama yine de klasik kilise tarzından da uzak mimarisiyle ilgi çekici. Meydanın karşı köşesinde de San Francisco de Asis ve şehrin her yerinden görünen kulesi yer alıyor.
 
Plaza Mayor ve San Francisco de Asis (Kule)
 
Plaza Mayor ve Trinity Kilisesi
 
Trinity Kilisesi
 
San Francisco de Asis
 
Plaza Mayor


Küba gibi müzikle yaşayan bir ülkenin bile en müzikle iç içe olan şehri burası muhtemelen.  Casa de la Musica Trinidad' da müziğin ve dansın kalbi. Açık hava diskosu diye tanımlamaya çalışacağımız mekanda, Küba ezgileri ve danslar birbirine karışıyor. Plaza Mayor’ un hemen üst tarafındaki merdivenlerin üzerinde yer alan mekana gitmeyi 2. geceye bıraktığımız ve o akşam da kapalı olduğu için gidemedik. Girmeden de merdivenlerden mekanı görebiliyorsunuz ama girememek içimizde uhde kaldı; siz bizim gibi yapmayın ya açık görünce girin ya da hangi günler faaliyette olduğunu önceden öğrenin J.

Casa de la Musica önündeki merdivenlere talep hayli çok :)
 
Case de la Musica (Gündüz kapalı tabi)
 
Casa de la Musica
 
Casa de la Musica


Casa de la Musica’ ya gitmememize neden olan mekan; pek benzeri bulunmayan mağara diskosu Ayala oldu. Gece 11 de açılan mekana ulaşmak için Plaza Mayor’ dan yukarı doğru yürüyorsunuz. Bu dar sokaklarda oturan halk bunu fırsata çevirip; evlerinin pencerelerinden mojito ve bilimum kokteyl satışı yapıyor. Bu arada biz açılış saatinde gittiğimizde hali hazırda sırada 150-200 kişi olduğunu gördük. İçeriye de çok yavaş aldıkları için 45 dakika kadar sıra bekleyip, vazgeçip döndük. Başarısız bir gece olduğunu kabullenmek lazım listemizdeki iki yere de giremediğimize göre J. Bu arada gidenler ile konuştuk gerçekten güzel bir mekanmış; 10 buçuk gibi sıraya girip; bir denemekte fayda var Trinidad’ a gidecekler için.

Bizi yıldıran sıra...

Disco Ayala (İçeri giremediğimiz için fotoğraf alıntı)
 
Chancancara (kançançara) çok kolay yapılan ama çok lezzetli; alkolü çok az olmamasına rağmen daha çok şerbeti andıran bir kokteyl. İşte bu kokteylin ana vatanı da Trinidad ve çıktığı mekanın adı da şaşırtıcı olmayacak şekilde La Chancancara. Epey turistik bir mekan olsa da kokteyli hala en iyi burası yapıyor;  o yüzden turist tuzağı deyip gitmemezlik yapmayın.
 
 
 
La Chancancara


La Chancancara


Chancancara

Trinidad’ da iki tane de çok iyi restoran tavsiyemiz olacak, fiyatlar da Havana’ nın altında. Zaten burada fiyatlar genel olarak Havana’ ya göre %20-25 daha aşağıda, bu nedenle hediyelik alışverişini de buradan yapmak en iyisi.

 
Che şapkası almadan dönmeyeceksiniz herhalde...

Bu restoranların ilki olan Taberna La Botija Plaza Mayor’ dan bir üst blokta yer alıyor. Orta çağ  konsepti ile dekore edilen mekan gerçekten güzel. Pizza, et , tavuk, balık ne yediysek çok beğendik. Muhtemelen herkes beğenmiş zira 1 saate yakın sıra bekledik akşam yemeği için gittiğimizde. Öğle servisinde sıra yoktu ama sıra da olsa beklemeye  kesinlikle değer, Küba’ da karnınızın da gözünüzün de doyacağı ender yerlerden.
 
 
Taberna La Botija


Taberna La Botija


Taberna La Botija


Taberna La Botija


Taberna La Botija

Kahvenin yanında kıtlama olarak şeker kamışı


İkincisi ise Restaurante San Jose. Burası daha şık bir mekan; konum olarak Plaza Mayor tarafında değil; Calle Gutierrez üzerinde yer alıyor. La Botija’ ya göre daha şık, fine dininge daha yakın bir yer. Açıkçası buraya gelmeden önce, akşam üstü La Botija’ da biraz fazla yediğimiz için pek aç değildik. Biraz aperatiflerle ve tatlıyla geçiştirdik ama yediklerimizden de kokteyllerinden de memnun kaldık. Fiyat olarak La Botija’ dan biraz daha pahalı olsa da makul fiyatlı bir yer.
 
Restaurante San Jose

Restaurante San Jose

Restaurante San Jose

Restaurante San Jose
 
Vinales, Havana'ya yaklaşık 2,5 saat mesafede ve Küba' nın kuzeybatısında yer alan Pınar del Rio eyaletinde yer alan çok küçük bir şehir. Turistik açıdan önemini aynı adı taşıyan vadisi sayesinde kazanıyor zira buradaki tütün tarlaları ve bozulmamış doğa, ülkemizin Karadeniz Bölgesi benzeri bir atmosfer oluşturuyor. Buraya otobüs veya taksi ile gelmek de mümkün olsa da bu sefer günübirlik tur ile gelmeyi tercih ettik. Hotel Nacional' den kişi başı 67 CUC verdiğimiz tur; Küba standartlarında lüks otobüslerle yolculuk, öğle yemeği ve milli parka giriş ücretini kapsıyordu. Muhtemelen kendimiz taksi ile gezsek bundan biraz daha az masraflı olurdu ama vadi alanında gezilecek yerleri bulmak ya da taksicilerle dil problemini çözmeye uğraşmaktansa adam başı 10 ar CUC daha fazla vermeyi tercih ettik. Öğle yemeği için gittiğimiz yer süper değildi ama o şartlarda kendimiz de gitsek muhtemelen daha iyisini bulamazdık.
 
Vinales
 
Turda ilk durağımız Guayabita del Pinar Likör Fabrikası oluyor. Burada roma da, viskiye de tam benzemeyen yüksek alkollü, yöreye özgü bir içki üretiliyor. Guayabita, "küçük guava" anlamına gelen bir tür meyve ve dünyada sadece bu bölgede yetişiyor; likör de bu meyveden üretiliyor. Meyveyi de, likörü de tatma şansımız oldu ama ikisini de sevdiğimizi söylemek zor :). Bu arada fabrika dendiğine bakmayın, küçük bir atölye burası. Yan tarafında da içki ve puro da alabileceğiniz bir marketi bulunuyor. Markette ürün çeşidi, Küba için şaşırtıcı derecede çok, Pringles'ın bile bir kaç çeşidi vardı :). Burası tur güzergahında olduğu için geldik ve yerel bir içkiyi tatmış olduk ama kendiniz gelecekseniz gelmeye değmeyebilir.
 
Guayabita del Pinar Likör Fabrikası

Guayabita del Pinar Likör Fabrikası
 
Buradan, Vinales Vadisi'ni tepeden görebileceğimiz bir yere geliyoruz. Tepenin bir adı vardır illa ama ya bize söylenmedi ya da ben anlayamadım ama bütün tur otobüsleri burada duruyordu. Gerçekten çok etkileyici bir manzara. Burada küçük cins atlar da bulunuyor. Vadiyi bu atlar baştan sona geçebilmek de mümkünmüş ama biz turdan ayrılmamak için deneyemedik; zira bir kaç saat alıyormuş.
 
İşte o atlar :)
 
Vinales'de bizi en çok etkileyen yer Cueve del Indio yani Kızılderili Mağarası oldu. Burası bir yer altı nehri ve teknelerle bu mağarada yolculuk yaparak; küçük bir şelaleye bağlanan ağzından dışarı çıkıyorsunuz. Yemek yediğimiz yere de buradan çıktıktan sonra yürüyerek gittik. Nehrin adı San Vicente'ymiş ve mağara da 1920'de bölgede yaşayan bir çiftçi tarafından keşfedilmiş. Mağara kısa olsa da içerideki hayvan şeklindeki kayalar ilginç. Mağaranın girişinde, mağaraya da adını veren Küba'nın ilk yerleşimcileri olan kızılderililer ve çadırları var. Tabi bu turistik bir gösteri ama yüzyıllar önceki halini hayal etmeye teşvik ettiği için hoşuma gitti.
 
Kızılderili ve çadırı

Kızılderili ve çadırı

Cueve del Indio

Cueve del Indio

Cueve del Indio

Cueve del Indio
Vinales' in en popüler noktası, Mural de la Prehistoria. Burada bir tepenin ağaçsız yüzüne, Leovigildo Gonzalez Morillo adlı neo-caveman (Tam olarak nedir, başka bu işle iştigal eden var mı biz de anlamadık.) ustası tarafından dinozorlardan, insanlara kadar dünya tarihi resmedilmiş. Genel olarak gereğinden  fazla değer verilmiş değerlendirmesine katılsak da ilgi çekici olduğu da inkar edilemez. Bol bol fotoğraf çekme isteği uyandırdığı da gerçek, İnstagramcılar kaçırmasın :).
 
 
Mural de la Prehistoria

Mural de la Prehistoria
 
Son durağımız ise buradaki tütün çiftliklerinden biri oluyor. Tabi bu klasik bir hanut turu. Devlet, üretimin %90'ını vergi olarak alıyormuş, anladığım kadarıyla burada turistlere sattıkları purolar çiftliğe ilave bir gelir sağlıyor. Çiftliğin eksantrik sahibi önünüzde puroyu sarıp bilgi veriyor. Bir yandan da çiftlik ve tütünle ilgili hikayeler anlatıyor. Tabi bunları İspanyolca anlatıyor; rehberimiz İngilizce'ye çeviriyor. Ben tütün ürünü kullanmadığım için puronun kalitesi üzerine yorum yapamayacağım ama içenler beğendi;  fiyatlar da Cohiba; Romeo n Juliet' e nazaran daha düşük; o yüzden  hatıra/hediyelik  alışveriş için uygun bir yer.
 
Tütün tarlaları

Puro yapımı için kurutulan tütün yaprakları


Adını unuttuğumuz karizmatik kovboy abi

Yeni edindiğim küçük arkadaşlar, gerçi bir tavşana göre epey büyük :)

İnstagramlık araba da unutulmamış...
 
Bu yazıyla Küba'yı tamamladık, umarım Küba ile ilgili kimsenin büyülü hayallerini yıkmamışımdır ama buraya sınırlı beklentilerle gelmek tatilden alınacak keyfi arttıracaktır bence :). Gezinin bundan sonraki yazısında; Küba'nın can dostu! A.B.D.' nin en güney eyaleti Florida' ya geçeceğiz.  
 

11 Ocak 2017 Çarşamba

Küba 2016 - Havana

Havana

Yine bir süre ara verdikten sonra Aralık ayında yaptığımız 2 haftalık uzun bir geziyle yazılarımıza geri dönüyoruz. Yakın zamanda THY'nin de Küba' ya direkt uçuşlara başlamasıyla artacak Küba gezileri öncesi yardımcı olur diye umuyorum zira her ülkeye ön araştırma yapmadan gitseniz bile; buraya gitmeden evvel en azından restoran araştırmadan gitmemekte fayda var. Rastgele bir yer bulup yemek yemek çok mümkün değil ki; bunu resimlerle açıklayacağım :). Gezi süresini Küba ile A.B.D. (Florida) arasında paylaştırdık ama Florida yazıları da Küba sonrası geliyor ;).

Havana

Küba itiraf etmek gerekirse ağzımızda biraz hayal kırıklığı tadı bıraktı. Tam olarak ne hayal ediyordum onu da kelimelere dökmek güç ama özellikle Havana, en alt düzeyde beklentilerimizin dahi altında kaldı. Trinidad ve Vinales'i sevdik ama muhtemelen herhangi başka Karayipler ülkesine gitsek de benzer yerler görebilirdik. Havana ile ilgili temel sıkıntı, açıkçası pis olması. Tabi bizde Havana'nın kötü bir intiba bırakmasında şehrin konakladığımız bölgesi de etkili oldu.

Havana

Havana, 2 milyonun üzerindeki nüfusuyla Karayipler'in en büyük şehri ve tarihi dolayısıyla da turistik bölge olan La Habana Vieja (Eski Havana), şehrin daha yeni ve iş merkezlerini barındıran bölgesi Vedado ve Eski Havana' ya bitişik olsa da restorasyonlardan payını almamış fakir bölgesi Centro Habana olmak üzere üç bölgeden oluşuyor. Önceki cümlede dikkatinizi çekmiştir; biz her ne kadar Havana desek de Küba'da şehrin yazılışı La Habana ama okunuşu yine "Havana" şeklinde. Küba ile ilgili bir önemli sıkıntı da otellerin çok pahalı olması; bu nedenle turistlerin genelde "casa" denilen pansiyonlarda kalmak zorunda kalması. Pahalı deyince şöyle anlatayım şehirde bir kaç tane otel var ve çoğunluğu 5 yıldızlı; bu otellerde gecelik oda fiyatı 400 Euro civarından başlıyor; zaten Küba genel olarak turist için epey pahalı bir ülke; şöyle ki Amerika' nın en pahalı bölgelerinden olan Miami Beach' de fiyatlar burayla hemen hemen aynıydı. Bu kadar fakir bir ülke nasıl bu kadar pahalı olabiliyor derseniz; bunu turist ve yerli halk için iki ayrı para birimi ihraç ederek çözmüşler. Turistlerin kullandığı CUC, yerli halkın kullandığı 25 CUP' a eşit. İki tarafın birbirlerinin para birimini kullanması da kesinlikle yasak (Turistik işletmelerin CUC kullanması gibi istisnalar hariç). 1 CUC yaklaşık olarak 1 Euro' ya eşit; ama dolar için ilave komisyon alıyorlar bu nedenle yanınızda Euro götürmenizi tavsiye ederim. Her ne kadar Airbnb Küba' da da hizmet vermeye başladıysa ve Casa Particular (www.casaparticular.com) adlı Booking benzeri bir internet sitesi olsa da ülkede internete erişim çok kısıtlı olduğu için buralardan konaklama ayarlamak pek kolay değil. Biz de bu nedenle kardeşimin arkadaşlarıyla bizden 3 ay önce konakladığı casayı tercih ettik. Kolonyal dönemden kalma, bizde Güneydoğu' daki konakları andıran casa Küba standartlarında fena olmasa da konum olarak az evvel bahsettiğim şehrin fakir Centro Habana bölgesinde kalması geziden aldığımız keyfi azalttı. Zira sokaklar bizim Fener, eski Sulukule standartlarının altında; genel olarak kötü bir koku var Eski Havana' ya girene kadar. Her köşe başında gün boyu dikilen adamlar ilk başta endişe uyandırsa da şehir epey güvenli; turiste saldırı ya da hırsızlık yok denecek kadar az. Sözün kısası konaklama için Eski Havana ya da Vedado bölgelerini seçmekte fayda var :).

Casa David y Lidia

Küba uzun yıllar İspanyol hakimiyeti altında kaldığı için mimaride bu ülkenin etkileri fazlasıyla hissediliyor. Turistik açıdan gelişmesi ise Amerika' daki alkol yasağı döneminde (1919-1933) oluyor; bir nevi Kıbrıs gibi düşünebiliriz. Devrim sonrası, Amerikan ambargosu başladıktan sonra ise dünyadaki nadide konumu ile A.B.D. dışındaki ülkelerden turist çekmeye devam ediyor. Fidel Castro' nun ölümü sonrası hızlıca bozulmadan endişelenilse de edindiğimiz intibaya göre bu süreç çok hızlı olmayacak gibi duruyor; bu değişimin bozulma olarak adlandırılmasının doğru olup olmayacağı ise ayrı bir tartışma konusu zira mevcut durumda ülkede sabun bulmak dahi epey zor. Neyse, bu kadar genel bilgiden ve karalamadan! sonra şehri tanımaya geçelim :).

Plaze de la Catedral, belli olduğu üzere Katedral Meydanı demek ve katedralin adı da La Catedral de la Virgen Maria de la Concepcion Inmaculada de La Habana ya da kısaca Havana Katedrali :). Burası şehrin en turistik meydanlarından biri. Katedralin inşası ise 1748' de başlamış; 1777' ye kadar sürmüş. Çoğunluğu Roma ve diğer Avrupa şehirlerinden resimlerin kopyası olan süslemeler barındıran yapı, barok stilde inşa edilmiş. Portekiz ve İspanya' da gördüğümüz kiliseleri andırdı bize ki çok şaşırtıcı değil.

Plaza de la Catedral

Plaza de la Catedral

Havana Katedrali

Havana Katedrali

Havana Katedrali

Buradan Empedrado Caddesi yönünden biraz ilerleyince karşımıza mojitonun doğduğu yer olan La Bodeguita del Medio çıkıyor. Burası Salvador Allende ve Pablo Neruda' nın takıldığı yer olmasıyla da ünlü olunca içerisi indirimin ilk günündeki bir Zara mağazasını andırıyor :). Her ne kadar mojitonun doğduğu yer olsa da muhtemelen gelişip serpildiği yer olmamış; zira Küba' da bundan çok daha iyi mojitolar içtik ama Havana' ya kadar gitmişken buraya uğramayın diyemem.

La Bodeguita del Medio

La Bodeguita del Medio

La Bodeguita del Medio

La Bodeguita del Medio

Plaza de Armas, Eski Havana' nın ünlü caddesi Calle Obispo' nun üzerinde yer alıyor, El Templete adlı eski tapınak da bu meydanda. Plaza de Armas' dan Parque Central' e kadar uzanan bu cadde şehrin en kalabalık lokasyonunu oluşturuyor; kalabalığa rağmen yürümesi keyifli bir cadde. Her ne kadar cadde diye geçiyorsa da sokak olarak değerlendirmek daha gerçekçi olur buradaki caddeleri.


Plaza de Armas

Plaza de Armas

Plaza de Armas

Bu yolun sonu ise El Floridata' ya çıkıyor; yani Hemingway' in müdavimi olduğu "daiquiri"nin ilk yapıldığı efsanevi bar. Burası, La Bodeguita'dan farklı olarak icat ettiği içkiyi hala çok iyi yapıyor; dekorasyon olarak da iddialı, sevimli bir mekan. Canlı müzik de var ama bu durum Küba' da ayırt edici bir özellik değil zira; her yemek yenilip de canlı müzik sunmayan yerleri saymak çok daha kolay olur.

El Floridata

El Floridata

Lime Daiquiri
 

Çilekli Daiquiri

El Floridata - The cradle of the daiquiri
 

Castillo de la Real Fuerza adlı kale Plaza de Armas' ın hemen yanında yer alıyor. 1558 yılında inşa edilen kalenin içine girmedik; girenlerden duyduğumuz kadarıyla pek de kayıp yaşamamışız. Yine de girmek isteyenler için giriş 3 CUC. Havana Kent Müzesi de hemen kalenin karşısında yer alıyor.

Castillo de la Real Fuerza

Plaza Vieja da diğer meydanlar gibi küçük ve gösterişten uzak olsa da bizim en sevdiğimiz meydan oldu. Camara Oscura da bu meydanın en yüksek binası olan Edificio Gómez Vila' nın terasında yer alıyor. Teras zaten Havana' yı tepeden görmek ve panaromik fotoğraflar çekmek için şehrin en ideal noktalarından ama Eski Havana' nın gerçek zamanlı ve panoramik görüntülerini izlediğimiz Camara Oscura da bizi epey etkiledi. Gerçek zamanlı görüntüler olduğu için bulutsuz ve güneşli havada en iyi görüntü kalitesi yakalanıyor ki şansımıza tam öyle bir günde gittik. Adam başı 2 CUC olan giriş fiyatı; happy hourda içtiğimiz pina colada ile beraber bütün seyahatte en verimli harcadığımız para olabilir :).


Plaza Vieja

Camara Oscura' nın terasından Havana manzarası

Havana' da kısıtlı vaktimizden ötürü tek müze hakkımızı Devrim Müzesi yani Museo de la Revolucion'a ayırdık. Burası 1959 Küba Devrimi ve Fidel ve Che başta olmak üzere devrimcilerle ilgili bilgiler, belgeler, eşyalar ve araçlarla; yakın tarihe adanmış bir müze olmasına rağmen tatmin edici. Devrimcileri Meksika' dan taşıyan meşhur "Granma" adlı yatı da görmek mümkün. Küba' ya gitmeden ülke ve devrim ile ilgili bir şeyler okumak; ya da hiç değilse bir kaç film seyretmek hem bu müzeden hem de genel olarak geziden alınacak keyfi arttıracaktır.

Museo de la Revolucion

Museo de la Revolucion

Museo de la Revolucion

Bu kurşun delikleri 1957'de Küba Öğrenci Federasyonu' nun Batista' ya suikast girişiminde açılmış.

Museo de la Revolucion

Granma

Museo de la Revolucion

Küba ordusunun vurduğu Amerikan uçağının kuyruk bölümü

Museo de la Revolucion

Malecon; Eski Havana' dan başlayıp, 8 km boyunca devam eden şehrin sahil şeridi. Özellikle akşam üstleri burada gençler toplanıp şarkı söyleyip, dans ediyorlar. Keyifli bir bölge ama bizim için daha önemli özelliği cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk' ün büstünün yer alması. Küba' nın ulusal kahramanı Jose Marti' nin (Sanılanın aksine Kübalıların en büyük kahramanı Fidel Castro değil.) heykelinin Çankaya' ya dikilmesinin ardından Küba da karşılığında jest olarak 2008' de Atatürk büstünü Malecon üzerindeki parka dikmiş. Tabi sadece karşılıklılık esasına dayanan bir durum değil, Fidel pek çok kez esinlendiği ve etkilendiği kişiler arasında Atatürk' ü saymış.

Malecon kıyısı

Atamızın büstü

Havana' nın en meşhur oteli Hotel Nacional Malecon' un üzerinde yer alıyor ama Eski Havana' ya yürümek için uzak; taksi ile gitmek daha makul. Bu arada taksi deyince, gerçekten de fotoğraflarda gördüğümüz gibi eski Amerikan arabalarını her yerde görmek mümkün ve çoğunluğu da taksi olarak hizmet veriyor. Fotoğraf için güzel olsa da uzun yol için pek keyifli olduğunu söyleyemeyeceğim zira çoğunun egzoz emisyonu muhtemelen olması gerekenin 10 katı civarında; içeride otururken bile dumandan etkileniyorsunuz. Taksimetre de bulunmuyor bu nedenle binmeden pazarlık etmekte fayda var. Otele dönersek burası Baba 2 filminde Michael Corleone' nin mafya üyeleri ve Küba yönetimi ile buluştuğu otel. 1930' da açılan otel 1959' daki devrime kadar genelde Amerikalı turistleri ağırlamış zaten. Devrim sonrası turizm imkanı pek kalmayınca; daha çok devlet konukevi olarak kullanılmış ama SSCB' nin yıkılmasıyla Küba' nın döviz rezervlerine ihtiyacı şiddetle artınca Fidel Castro ülkeyi de oteli de turizme açmak zorunda kalmış. Otel hala oldukça heybetli ve etkileyici ama muhtemelen başka bir ülkede olsa renovasyona ihtiyacı olduğunu söylerdik. Konaklamak için fiyatlar epey uçuk ama şimdiye kadar ağırladığı konuk listesi inanılmaz.


Hotel Nacional

Hotel Nacional

Hotel Nacional

Hotel Nacional


Küba' da bizi en çok şaşırtan yapı El Capitolio oldu çünkü bu yapı Amerika' daki Beyaz Saray' ın kopyası. Yıllarca Amerika ile büyük düşmanlık yaşayan bir ülkede bu yapıyı görünce şaşırmamak mümkün değil ama tabi bina Küba' nın Amerikan etkisinde olduğu 1920 lerde inşa edilmiş. Devrime kadar başkanlık sarayı olarak kullanıldıktan sonra 1959' da Küba Bilim Akademesi' nin kullanımına tahsis edilmiş. Şu an restorasyon geçirdiği için maalesef içine giremedik.

El Capitolio

El Capitolio

Yeme içmeye öncelikle ibret tablosu ile başlayalım. Büyük bir hata yapıp çevrimdışı harita yüklemeden Küba' ya geldiğimiz için ilk gün listemizdeki restoranları bulma konusunda sorun yaşayıp; listemizde olmayan ama turistik bir yer olduğu belli olan Cafe Paris' e girdik. Diğer masaların daha çok canlı müziği dinleyip, bir şeyler içmek için geldiğini görünce biz de risksiz bir tercih olarak pizzayı seçtik. Sonuçta pizza ne kadar kötü olabilir...

Pizzaymış! Allah günah yazmasın

Evet yukarıda gördüğünüz resimdeki kadar kötü olabilir. Bu arada napoliten pizzanın domuzlu gelmesi de cabası oldu; tabi domuz olmasa da yiyebileceğimiz yoktu. Margarita pizzadan açlıktan ölmemizi engelleyecek kadar kemirip; bir daha da bilmediğimiz yere oturmaya tövbe ederek yolumuzu devam ettik.

Cafe Paris

Sadece müzik dinleyeceksen çok da kötü değil aslında

Yukarıdaki hayal kırıklığından sonra tam zıttı olan bir yere geçelim. Bloglarda ve rehberlerde karşımıza çıkmayan ama kardeşimin arkadaşlarıyla tesadüfen keşfettiği Esto no es un Cafe resmen hayat kurtardı. Buraya iki kez geldik, ikisinde de ne yiyip içtiysek bayıldık. Plaza de la Catedral'e bağlanan Callejon del Chorro çıkmazında yer alan mekan, etrafındaki diğer restoranlardan meydanda hanutçu tutmaması ile de ayrılıyor. Bu küçük sokak bize Alaçatı' yı anımsattı; hem gündüz hem de akşam gitme şansımız oldu ikisinde de çok sevdik gerek sokağı; gerekse de mekanı. Yemeklerin pek çoğunu tatma şansımız oldu ama en iyisi "Tercer Munde de Lam" adlı tiftiklenmiş koyun etinden yapılmış olandı. Azul Klein da yine kuzudan rokforla yapılan başarılı bir yemek. Balığın hangi balık olduğunu anlayamasak da lezzetliydi ve içi kurutulmadan ızgaralanmıştı. Başlangıç olarak söylediğimiz karides, dört ayrı tabakta, dört ayrı aroma ile yapılmıştı; sarımsaklı olan efsaneviydi, hayatımda daha iyisini yemedim. Sadece yemekler değil kokteyller de çok başarılı ama en iyisi pina colada. Hele happy hourda gelirseniz bu nefis kokteyller sadece 2 CUC (Normalde 4 CUC). Yine Küba' da içtiğimiz cortadoyu (kahve) burada içtik. Fiyatlar da Havana ortalamalarında; adam başı 15-17 CUC civarında bir hesap geliyor.

Hayatımda yediğim en iyi karidesler

Esto no es un Cafe

Tercer Mundo de Lam & El Pez de Christo (Christo' s Fish)

Cortado

Frozen mojito

Esto no es un Cafe

Esto no es un Cafe

Hep bir tatlışlıklar :)


No stalker at the corner (Hanutçuya ihtiyacımız yok :))

The pina colada

Azul Klein

Plaza de San Francisco’ da yer alan Cafe del Oriente Havana’ nın en şık restoranı; bu nedenle gezinin sonlarında gelmekte fayda var. Ambiyansı, servisi ve müziği Küba’ dan ziyade New York’ da üst sınıf bir mekanı çağrıştırıyor. Yemeklere geçince , buranın olayı ızgara ıstakoz. Her gün yediğimiz bir yemek olmadığı için karşılaştırma yapacağımız örneklem düşük ama çok lezzetliydi. Keza balık ve makarna da standardın üzerindeydi. Yemeklerin yanında bira tercih ettik. Bu arada bira konusuna yazı boyunca değinmediğimizi farkettim. Küba’ da yaygın olarak bulunan iki bira var; Crystal ve Bucanero. Crystal daha çok tüketilse de bizim Efes tarzı zayıf bir bira ama Bucanero gerçekten çok başarılı. İyi biraların çoğunun aksine sıcak iklime de uygun. Bu biranın maltı Belçika’ dan geliyormuş; fabrikanın makineleri de Almanya’ dan gelmiş; tür olarak pale lager. Restorana dönersek; Havana ortalamasına göre daha pahalı bir yer ama aşırı pahalı da değil. Istakozlar 26-30 CUC arası; 4 kişi verdiğimiz toplam hesap 103 CUC oldu ki zaten Havana’ da diğer restoranlardan da 60 CUC’ un altında çıkamadık.


Cafe del Oriente



Cafe del Oriente

Izgara ıstakoz kuyruğu


Cafe del Oriente


Cafe del Oriente

Şu an bile ağzım sulanıyor :)


Cafe del Oriente

Cafe del Oriente

Cafe del Oriente

Cafe del Oriente

O’Reilly 304, Küba’ da en sevdiğimiz bar oldu. Bir ara sokak üzerindeki binanın terasında yer alan çok sevimli bir mahalle barı. Kokteyllerin hem lezzeti hem de sunumu çok iyi. Zaten müşteri kitlesi de Havana’ dan ziyade Bebek’ i çağrıştırıyor; Lucca’ nın yanında görseniz şaşırmayacağınız bir mekan J. Kokteyller ortalama 4-5 CUC civarı. Bu arada biz bar dedik ama daha çok pub da diyebiliriz zira biz yemeklerini tatmamış olsak da özellikle daha erken saaatlerde yemek için gelenler çoğunlukta.

O’Reilly 304

O’Reilly 304

O’Reilly 304

Sonraki yazıda aradığımız Küba'yı bulduğumuz Trinidad ve doğa harikası Vinales Vadisi ile devam edeceğiz; beklemede kalın. :)