Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

12 Şubat 2017 Pazar

Florida 2016 - 2: Orlando - Siesta Key - Sanibel Island - Naples

Siesta Key Beach

Miami’den sonraki ilk durağımız Orlando oluyor; kiraladığımız araç ile yol 4 saate yakın sürdü biraz trafiğe de kaldığımız için.  Orlando’ya 2014’de uçakla gelmiştik, kara yolu çok daha mantıklı ama uçakla geldiğimizde 250 bin nüfuslu şehri yukarıdan görme şansımız olmuştu; ilk dikkati çeken çok yeşil bir şehir olması oluyor. Burası daha çok Disney, Universal Stüdyoları gibi atraksiyonlar ile biliniyor. Biz yine hiç birine gitmedik J. Diğer bilinen özelliği ise büyük outletleri; zaten burası geniş yolları, otopark kolaylığı ve genel olarak uygun fiyatları ile Amerika imajına New York ve Miami’den daha çok uyuyor.Biz 2 gece kalsak da aslında sadece bir tam gün geçirebildik ve o günün tamamında da bu büyük outletlerden biri olan Orlando International Premium Outlets’de geçirdik. O yüzden buradan yalnızca bir restoran tavsiyemiz olacak, ama ne restoran ;).

Florida turumuzdaki yol arkadaşımız; evet biraz büyük :)

LongHorn Steakhouse, 2014’ deki Amerika gezimizde en sevdiğimiz restoran olmuştu, arkadaşlarımızla gittiğimiz bu sefer de önden yükselttiğim beklentilere rağmen bizi mahcup etmedi. Burası bir restoran zinciri; biz Orlando’daki 3 şubesinden otelimize yakın olan International Drive şubesini tercih ettik. Hem et, hem de burgerlerini deneme fırsatımız oldu. Burgerler de başarılıydı ama etler çok çok iyiydi. Etin yanında 2 çeşit side seçebiliyorsunuz. Bir çeşit bal kabağı olan fırınlanmış squash spagetti  değişik ama hoş bir lezzetti. Sadece belirli bir mevsimde bulunuyormuş. Yemeğin üzerine söylediğimiz Molten Lava Cake insanı mutluluktan öldürebilir; “Eat responsibly” J. Nusret’ in altında kalmayan bir lezzet ve fiyat olarak çok daha uygun; 4 kişi bir şişe şarapla beraber bahşiş dahil 135 dolar verdik.

Hamburgerleri de iyi

Tabi burada asıl olay steakler

Etin suyu da, lezzeti de içinde; tam kıvamında pişirilmiş 
Daha önce balkabağını görmediğimiz bir form ama gayet lezzetli


Bu yemeğe de böyle bir final yakışırdı ;)

Orlando’dan yine yaklaşık 3 saatlik bir yolculukla 3. Durağımız olan Siesta Key’ e ulaşıyoruz. İngilizce tabiri “barrier island” ama Türkçesini bulamadığımdan burası için kıyıya çok yakın bir adacık diyebiliriz. Kara yolu ile de anakaraya bağlanmış. Buranın özelliği Maldivler tadındaki bembeyaz, geniş ve uzun kumsalları. Zaten Siesta Key Beach, pek çok ankette yıllardır A.B.D.’nin en iyi plajı seçiliyor. Yerleşim yeri kısmı çok sakin bir sayfiye kasabası hüviyetinde. Bu kasabada yalnızca 3 öğün yemek yedik ama hepsinden memnun kaldık. Gittiğimiz öğün sırasıyla öğle yemeğinden başlayalım.

Siesta Key Beach

Amerika' nın 1 numaralı plajı

Burada yemek yenecek yerleri önceden araştırmadığımızdan, dışarıdan en iyisini tahmin etmeye çalışıp; eşyaları araçtan indirmeden kendimizi The Hub Baja Grill’ e atıyoruz. Burası Meksika mutfağı üzerine yoğunlaşmış, margaritaları ödül almış sevimli bir restoran. Biz de takolarını denedik; epey lezzetliydi. Ambiyansı da çok rahat, ada ve adalılar zaten genel olarak çok rahat; bir sonraki mekanda anlatacağım üzere artık adamlara rahat batacak seviyeye gelmişler J. Fiyatlar ucuz da, pahalı da sayılmaz.

The Hub Baja Grill

Best Margarita ;)

The Hub Baja Grill 
The Hub Baja Grill


The Hub Baja Grill

Akşam yemeği için fazla acıkmamış olsam da öğlen yemeğinde gözüme kestirdiğim, The Hub’ ın karşısındaki Napoli’s adlı İtalyan lokantasına gidiyoruz. Fazla acıkmadığımızdan sadece bir pizza paylaşalım dedik ama porsiyonlar çok büyük; iki kişi o bir pizzayı dahi bitiremiyoruz. Taş fırındaki Napoliten pizza İtalya’da yediklerimize yakın lezzette. Hesap da içeceklerle beraber 30 USD geldi. Yukarıda bahsettiğimiz olaya gelirsek; bizimle ilgilenen temiz yüzlü garsonumuz Daniel ile muhabbet ederken; konu kaçınılmaz olarak “Hemşerim memleket nere?” ye geliyor, bazı şeyler evrensel demek ki J. Biz Türkiye’den geldiğimizi söyleyince; garsonumuz da 18 yaşına kadar Alaska’ da yaşadığını; 3 senedir burada olduğunu söylüyor. Türk olduğumuzu öğrenince Türkiye’ yi çok merak ediyorum; daha patronlara söylemedim ama bu yaz gitmeyi düşünüyorum diyor. Dedik, gel seversin güzeldir bizim oralar ama şimdi ortalık karışık. Adam artık aşırı huzurdan hangi kafaya geldiyse; biliyorum dedi, burada da televizyonda görüyoruz; ben işte o heyecanı merak ediyorum J.

Napoli's

Napoli's

Napoli's

 Diğerlerini de  sevsek de; burada en sevdiğimiz yemek, Another Broken Egg’ de ettiğimiz kahvaltı oldu. Burası brunch üzerine yoğunlaşmış bir zincir; yerel bir restoran değil.Yediğimiz huevos rancheros (meksiko fasulyesi, tortilla, cheddarlı iki yumurta, yeşil çili ve patates) da, bananas foster pancakes (Muz ve pikan cevizi aromalı pancake; kremşanti ile sunuluyor.) de çok çok iyiydi. Porsiyonlar da muazzam büyük. Bu kahvaltıdan sonra akşama kadar ağzımıza bir şey koyamadık.

Another Broken Egg Cafe

Bananas foster pancakes

Huevos rancheros

Another Broken Egg Cafe

Yolculuğumuza güneye doğru devam ederek; yine plajlarıyla meşhur Sanibel Island’a geliyoruz. Burası plajları kadar, dünyanın tek deniz kabuğu müzesine ev sahipliği yapmasıyla da biliniyor. Biz Bowman’s Beach e gittik ki burası da A.B.D.’ nin en iyi 10 plajı arasında. Bu arada ne Siesta Key ne de Bowman’s bizdeki gibi beach club değiller; Bowman’s milli parkın içinde kaldığı için cüzi bir otopark ücreti (4 USD) var; Siesta Key Beach ise tamamen ücretsiz.

Sanibel Island

Bowman's Beach

Buradan Miami'ye dönmeden önceki son durağımız olan Naples’ a geçiyoruz. Burada yer alan Naples Pier adlı uzun iskele Amerika’ nın gün batımı izlemek için en iyi noktaları arasında gösteriliyor bu nedenle varış saatimizi ona göre ayarlıyoruz. Gerçekten gün batımı manzarası müthiş. Denize girmedik ama plajı da çok güzel; deniz suyu da Sanibel Island ve Siesta Key’ e göre daha sıcaktı.  Naples, California’daki Orange Country gibi ortalama gelir düzeyinin yüksek olduğu, 20 bin nüfuslu küçük bir şehir. Biz buraya yalnızca gün batımı izlemeye geldiğimiz için bir şey satın almadık ama pahalı bir yer olarak biliniyor; ama -nasıl bir listeyse- pahalı olmasına rağmen bunu en çok hakeden 10 şehirden biri seçilmiş J.

Naples Pier

Naples Pier Beach

Gün batımı

Naples Pier
Naples Pier


Naples Pier


Buradan Miami’ye dönüş yolu hayli enteresan; 2,5 saat boyunca Everglades ve diğer birkaç milli parkın içinden gidiyorsunuz. Biz bu yolculuğu bir de akşam yaptığımız için ucuz Amerikan korku filmi atmosferinde oldu J.


Bir gezinin daha sonuna geldik; bakalım bundan sonraki seyahatimiz nereye olacak...

8 Şubat 2017 Çarşamba

Florida 2016 - Miami


Miami

2014’deki Florida seyahatimizde Orlando, Miami, Key West çizgisini gezmiştik. Bu sefer rotamız bir beşgen oluşturdu; eyaletin hem doğu hem de batı kıyısını görme şansımız oldu. Miami’ yi bir önceki gelişimizde overrated bulmuştuk ama bu sefer daha fazla kanımız ısındı; tabi bu ısınma burada donduğumuz Aralık ayında orada gerçekten ısınmaktan da kaynaklanıyor olabilir J.

Beşgen Rotamız

Pentagonumuzun ilk ayağında yine Miami ve Miami Beach vardı. Bilmeyenler için Miami Beach, Miami’nin hemen doğusundaki kıyıya çok yakın olan bir ada; gerçi Cunda gibi karaya bağlı olduğu için fiilien bir yarımada da diyebiliriz. Burası Miami’nin daha turistik olan bölümünü de oluşturuyor; o filmlerde gördüğümüz patenli kızlar filan hep buradalar J.

Miami Beach

Miami turumuzun hem başlangıç, hem de sonu olduğu için; Miami’nin merkezinde de, Miami Beach’ in en turistik bölümü olan South Beach’de de konaklayabildik. Yalnızca birini seçeceksiniz, önerim South Beach olur. 2014’de de konakladığımız, adanın tek gidiş, tek geliş olsa da ana caddesi olan Ocean Drive üzerindeki Roommate Waldorf Towers’ı öneririm. Konum olarak mükemmel, plajın da hemen dibinde yer alıyor; adındaki “towers” a bakmayın; kule dedikleri 2. katın  hemen üzerindeki bir çıkıntı. Normal fiyatları yüksek olsa da iki seferde de iyi indirimler yakaladık, bu sefer gecelik oda fiyatı yaklaşık 100 USD’ ye geldi ki; burası için epey makul. Odalar temiz ve modern;  “green” olmaya takıntılı bir otel olduğundan sabun, şampuan vs. her şey organik veya çevreye duyarlı malzemeden üretilmiş. Kahvaltı ücrete dahil değil ama otel müşterilerine indirim uyguluyorlar ve hem yumurta hem de pancakeleri çok başarılı; içecek olarak da kahve + taze sıkılmış portakal suyu 13 dolarlık ücrete dahil.

Roommate Waldorf Towers


Roommate Waldorf Towers

Roommate Waldorf Towers
Gezinin konseptini epey casual belirlediğimiz için; müze vs. gezip görmekten ziyade güzel yemek, iyi plaj odaklı olduk J. Zaten Florida da bir kaç istisna dışında müzeleriyle bilinen bir eyalet değil. Türkiye’ de kar yağarken; denize girmek de bize daha cazip göründü; nispet yapmak gibi olmasın J. Tabi yine sizler için bir kaç gezilecek nokta ve iyi yeme-içme noktası not aldık (Evet, tabi ki sadece sizler için J).

Gezilecek noktalara başlamadan; gezilmeyeceklerle başlayalım. Gitmeden önce bir kaç blogda Güneydoğu Miami’de küçük bir semt olan Coral Gables’in yaya dostu sokakları, Avrupai mimarisi ve alışveriş için çok tavsiye edilen Miracle Mile hakkında yazılar okumuştum. Merkeze nispeten uzak kalan bu kısma, Miami içinde pek çok yere olduğu gibi Uber ile gittik ki; şehir dışına çıkmayacaksanız araba kiralamaktan çok daha kolay ve ucuz bir çözüm. Uber’ de en fazla parayı buraya gidip gelirken vermemize rağmen, burası bizim için hayal kırıklığı oldu. Orjinal pek bir şey görmedik, alışveriş için tavsiye edilen Miracle Mile’da da Eminönü/Ümraniye tarzı mağazalar vardı. Yine merak ederseniz bir uğrayın tabi ama gitmezseniz de pek kaybınız olmaz.

Miracle Mile

Lincoln Road, Miami Beach’de, 16. ve 17. Sokaklar arasında araç trafiğine kapalı bir cadde. Caddenin iki tarafında mağazalar, restoranlar ve galeriler yer alıyor. 1950lerde mimar Morris Lapidus’un “modern Miami mimarisi” tarzında dizaynıyla bir alışveriş caddesi olarak açılıyor. Bizim de Miami’de en keyifle yürüdüğümüz bölge oldu burası. Books & Books adlı önemli kitapçının şehirdeki 2. şubesi de bu cadde üzerinde.  Bir de pazar günü gelmek şansımız oldu zira pazarları caddenin ortasında çeşit çeşit taze meyve ve meyve suyu bulabileceğimiz Farmers Market kuruluyor. Caddenin sonunda ise modern bir AVM olan Lincoln Road Mall bulunuyor.

Lincoln Road

Farmers Market 
Farmers Market


Gezilmesi gereken yerlere geçersek, Bayfront Park şehrin tam merkezinde; okyanusun kenarında yer alıyor. Parkın kuzeyinde Bayside Marketplace ve Miami Heat’in maçlarını oynadığı American Airlines Arena bulunurken; diğer tarafından da Miami’nin en işlek yollarından Biscayne Bulvarı geçiyor. Burası büyük bir park değil, Hyde Park veya Central Park ile karşılaştırılamaz bile ama çok temiz ve sevimli bir yer; yıl boyunca konserlere, festivallere de ev sahipliği yapıyor. Buranın hemen yanındaki, az önce bahsettiğimiz Bayside Marketplace ise Miami Vice dizisine tevellütü yetenlerin hatırlayacağı bir açık hava alışveriş merkezi. Okyanus kenarındaki bu AVM’de dükkanların dışında; restoranlar ve barlar da var. Bu gezideki ilk akşam yemeğimizi yediğimiz Hooters ve 300 çeşit bira menüsüyle iki gezidir uğramadan geçemediğimiz Sharkeys de burada bulunuyor.

Bayside Park okyanusun kıyısında

Hooters, geçtiğimiz senelerde bir kaç sefer Türkiye’de açılıyor diye haberleri çıkan bir restoran zinciri. Burası genel olarak tavuk kanat, hamburger gibi bira yanında giden yiyecekler satan bir yer; Türkiye’ye gelme ihtimalinin dahi haber olmasının nedeni ise yiyecekleri değil, garsonların yalnızca seksi kızlardan oluşması ve çalışanların dress code unun epey iddialı olması. Bu kızlar arasında en güzel Hooters kızı yarışmaları yapılıyor; Pirelli gibi sadece garson kızlardan takvim çekimi filan yapıyorlar. Amerikan ve Kanada kültürünce bahşişler epey yüksek, (%15’ in altı pek kabul edilebilir karşılanmıyor) ve burada kız olsun, erkek olsun garsonlar epey güler yüzlü ve konuşkan. Burada garsonların kıyafetleri ile de birleşince, Türkiye’de bu konsept pavyon çağrışımı yapabileceği için açabilmek de; çalıştırabilmek de sıkıntılı olabilir; zaten gittikçe muhafazakarlaşan ülkemizde son iki senedir Türkiye’ye girişe dair haber de çıkmıyor. Tabi burada çalışan kızlar konsomatris değil, sadece biraz daha iddialı giyinen garsonlardan bahsediyoruz; masaların en az yarısındaki müşterileri de aileler oluşturuyordu. Tavuk kanatları (Hem buffalo, hem de standart) gayet başarılıydı ama Bibuçuk’dan daha iyi de diyemem. Keza kızarmış karidesten de memnun kaldık ama burası biraz üst sınıf bir fastfood lokantası,  gurme bir restoran değil; o yüzden beklentileri çok yüksek tutmamak lazım. Fiyatlar Amerika standardında normal, adam başı 20 USD verdik ama tıka basa doymadık; daha fazla yesek de 30 USD’yi bulmazdı muhtemelen.

Hooters

Hooters

Sharkeys Beer&Wine, adından da anlaşılacağı üzere bira ve şarap üzerine uzmanlaşmış bir bar. Şaraplarını bilmiyorum ama epey birasını deneme şansımız oldu bu iki gelişimizde; özellikle American Pale Ale tarzında epey geniş çeşitleri var. Hanımlar alışveriş yaparken bekleyecek yer arayan bira severler için de; akşam üstü okyanusa karşı bir şeyler içmek isteyen çiftler için de; gece daha hareketli bir yere gitmeden önden aperatif almak isteyen arkadaş grupları için de ideal. Yani kim olursan ol, yine de git J.


Sharkeys Beer&Wine

Sharkeys Beer&Wine
Puerto Sagua yine yerel bloglardan bulduğumuz, kahvaltısı ile meşhur bir Küba lokantası. South Beach’de, Collins Avenue üzerinde yer alan mekana, Miami merkezde kaldığımız bir gün; hususi geldik; fakat bloglardaki övgülere rağmen çok extra bir şey görmedik. Dekorasyonu ilginç; o konuda bir şey diyemem  J. Zaten Küba’ya gittikten sonra gitsek bir Küba lokantasından beklentimizi daha aşağıda tutardık J. Yalnız daha sonra kaldığımız otel (Waldorf) buraya çok yakın olduğu için pek çok kez önünden geçtik; ne zaman görsek içerisi doluydu; belki de spesiyalleri bizim yemediğimiz domuzlu ürünler arasındadır. Adam başı 14-15 USD verdik ki, Roommate Waldorf Towers’de ettiğimiz mükellef kahvaltı dahi 13 USD’ydi; o yüzden burayı tavsiye edemeyeceğim.

Puerto Sagua

Puerto Sagua

Puerto Sagua
O zaman buradan yine tavsiye etmediğimiz bir mekana geçelim. Ocean Drive üzerinde yer alan Finnegan’s Way’e 2014 gittiğimizde memnun kamıştık; o yüzden takrar gittik. Fakat bu sefer ortaya söylediğimiz bar tabağındaki yiyeceklerin çoğunu yiyemedik; ağır bir yağ kokusu/tadı vardı. Fiyatlar da böyle bir mekana göre yüksekti;iki karışık tabak ve 4 biraya 90 USD hesap verdik. Uzak durun.

Finnegan' s Way

Bir düzene girmiş gibi, bu sefer de tekrar Türkiye’de açılması planlanan ama açılmayan bir mekan olan The Cheesecake Factory ile devam edelim. Geçen sefer gidemediğimiz restorana bu sefer gitmek kısmet oldu; Miami içinde bir kaç şubesi olsa da biz o anki konumumuza en yakın olan; Coconut Grove’dakine gittik. Cafe yerine restoran tabirini özellikle kullandım; çünkü çoğu masa yemek yiyordu. Tabi epey çeşit cheesecakeler de vardı. Cheesecakeleri nefis olsa da Türkiye’ye girmeme nedenlerinin genetiği ile oynanmış (GDO) ürün kullanmaları ve bu malzemelerin Türkiye’de kullanımının yasak olması olduğunu öğrenince biraz soğuduk. Yine de pişman değilim, her gün mü yiyoruz; hem biz Türk’üz bize bir şey olmaz J.


The Cheesecake Factory

The Cheesecake Factory

The Cheesecake Factory

The Cheesecake Factory

The Cheesecake Factory

Rosetta Bakery’ yi, Miami Beach’ de yürürken tesadüfen keşfettik. Keşfettik derken vitrinden ürünleri görünce bir anda kendimizi içeride bulduk. Tatlı, tuzlu ne yediysek çok başarılıydı.

Rosetta Bakery

Rosetta Bakery

Rosetta Bakery

Rosetta Bakery

Rosetta Bakery

Blackbird Ordinary, Miami’ nin Breckell semtinde yer alan, keyifli bir kokteyl barı. Her kendine saygısı olan mekan gibi meyveler taze sıkılıyor. Ortam loş ve sofistike; kasmayan bir dekorasyon var. Daha çok club öncesi gidilen bir yer.

Blackbird Ordinary

Blackbird Ordinary

Blackbird Ordinary

Blackbird Ordinary

Miami’ye gelmişken yapılacak en iyi aktivetelerden biri de NBA maçı izlemek. Miami Heat maçlarını şehrin merkezindeki American Airlines Arena’da oynuyor. Bu sene her ne kadar takım pek iyi gitmese de Amerikalılar sporun pazarlanmasında dünyanın geri kalanının çok önündeler. Bir kez salona giriş-çıkış da; salonda yiyecek-içecek vb. her türlü ihtiyacınızı gidermek de çok rahat. Maç tabi ki hala olayın merkezinde ama ona eşlik eden pek çok aktivite daha var. Biletleri online satın almak tabi ki mümkün ama bizdeki Biletix benzeri ticketmaster.com yerine; gişeden satın alırsanız bilet başına 15-20 USD daha ucuza alabiliyorsunuz.

American Airlines Arena

Yemek alternatifleri de çok

Eğlence sadece maçtan ibaret değil :)

Indiana Pacers vs. Miami Heat

Bundan sonraki yazıda Florida’daki diğer duraklarımızla devam edeceğiz, beklemede kalın J.