|
Siesta Key Beach |
Miami’den sonraki ilk
durağımız Orlando oluyor; kiraladığımız araç ile yol 4 saate yakın sürdü biraz
trafiğe de kaldığımız için. Orlando’ya 2014’de uçakla gelmiştik, kara yolu
çok daha mantıklı ama uçakla geldiğimizde 250 bin nüfuslu şehri yukarıdan görme
şansımız olmuştu; ilk dikkati çeken çok yeşil bir şehir olması oluyor. Burası
daha çok Disney, Universal Stüdyoları gibi atraksiyonlar ile biliniyor. Biz
yine hiç birine gitmedik J. Diğer bilinen özelliği ise büyük outletleri; zaten
burası geniş yolları, otopark kolaylığı ve genel olarak uygun fiyatları ile
Amerika imajına New York ve Miami’den daha çok uyuyor.Biz 2 gece kalsak da
aslında sadece bir tam gün geçirebildik ve o günün tamamında da bu büyük
outletlerden biri olan Orlando International Premium Outlets’de geçirdik. O
yüzden buradan yalnızca bir restoran tavsiyemiz olacak, ama ne restoran ;).
|
Florida turumuzdaki yol arkadaşımız; evet biraz büyük :) |
LongHorn Steakhouse, 2014’
deki Amerika gezimizde en sevdiğimiz restoran olmuştu, arkadaşlarımızla
gittiğimiz bu sefer de önden yükselttiğim beklentilere rağmen bizi mahcup
etmedi. Burası bir restoran zinciri; biz Orlando’daki 3 şubesinden otelimize
yakın olan International Drive şubesini tercih ettik. Hem et, hem de
burgerlerini deneme fırsatımız oldu. Burgerler de başarılıydı ama etler çok
çok iyiydi. Etin yanında 2 çeşit side seçebiliyorsunuz. Bir çeşit bal kabağı olan fırınlanmış squash spagetti değişik ama hoş bir lezzetti. Sadece belirli bir mevsimde
bulunuyormuş. Yemeğin üzerine söylediğimiz Molten Lava Cake insanı mutluluktan
öldürebilir; “Eat responsibly” J. Nusret’ in altında kalmayan
bir lezzet ve fiyat olarak çok daha uygun; 4 kişi bir şişe şarapla beraber
bahşiş dahil 135 dolar verdik.
|
Hamburgerleri de iyi |
|
Tabi burada asıl olay steakler |
|
Etin suyu da, lezzeti de içinde; tam kıvamında pişirilmiş |
|
Daha önce balkabağını görmediğimiz bir form ama gayet lezzetli |
|
Bu yemeğe de böyle bir final yakışırdı ;) |
Orlando’dan yine yaklaşık 3
saatlik bir yolculukla 3. Durağımız olan Siesta Key’ e ulaşıyoruz. İngilizce
tabiri “barrier island” ama Türkçesini bulamadığımdan burası için kıyıya çok
yakın bir adacık diyebiliriz. Kara yolu ile de anakaraya bağlanmış. Buranın
özelliği Maldivler tadındaki bembeyaz, geniş ve uzun kumsalları. Zaten Siesta
Key Beach, pek çok ankette yıllardır A.B.D.’nin en iyi plajı seçiliyor.
Yerleşim yeri kısmı çok sakin bir sayfiye kasabası hüviyetinde. Bu kasabada
yalnızca 3 öğün yemek yedik ama hepsinden memnun kaldık. Gittiğimiz öğün
sırasıyla öğle yemeğinden başlayalım.
|
Siesta Key Beach |
|
Amerika' nın 1 numaralı plajı |
Burada yemek yenecek yerleri
önceden araştırmadığımızdan, dışarıdan en iyisini tahmin etmeye çalışıp;
eşyaları araçtan indirmeden kendimizi The Hub Baja Grill’ e atıyoruz. Burası
Meksika mutfağı üzerine yoğunlaşmış, margaritaları ödül almış sevimli bir
restoran. Biz de takolarını denedik; epey lezzetliydi. Ambiyansı da çok rahat,
ada ve adalılar zaten genel olarak çok rahat; bir sonraki mekanda anlatacağım
üzere artık adamlara rahat batacak seviyeye gelmişler J. Fiyatlar ucuz da, pahalı da sayılmaz.
|
The Hub Baja Grill |
|
Best Margarita ;) |
|
The Hub Baja Grill |
|
The Hub Baja Grill |
|
The Hub Baja Grill |
Akşam yemeği için fazla
acıkmamış olsam da öğlen yemeğinde gözüme kestirdiğim, The Hub’ ın karşısındaki
Napoli’s adlı İtalyan lokantasına gidiyoruz. Fazla acıkmadığımızdan sadece bir
pizza paylaşalım dedik ama porsiyonlar çok büyük; iki kişi o bir pizzayı dahi
bitiremiyoruz. Taş fırındaki Napoliten pizza İtalya’da yediklerimize yakın
lezzette. Hesap da içeceklerle beraber 30 USD geldi. Yukarıda bahsettiğimiz
olaya gelirsek; bizimle ilgilenen temiz yüzlü garsonumuz Daniel ile muhabbet
ederken; konu kaçınılmaz olarak “Hemşerim memleket nere?” ye geliyor, bazı
şeyler evrensel demek ki J. Biz Türkiye’den geldiğimizi söyleyince; garsonumuz
da 18 yaşına kadar Alaska’ da yaşadığını; 3 senedir burada olduğunu söylüyor.
Türk olduğumuzu öğrenince Türkiye’ yi çok merak ediyorum; daha patronlara
söylemedim ama bu yaz gitmeyi düşünüyorum diyor. Dedik, gel seversin güzeldir
bizim oralar ama şimdi ortalık karışık. Adam artık aşırı huzurdan hangi
kafaya geldiyse; biliyorum dedi, burada da televizyonda görüyoruz; ben işte o
heyecanı merak ediyorum J.
|
Napoli's |
|
Napoli's |
|
Napoli's |
Diğerlerini de sevsek
de; burada en sevdiğimiz yemek, Another Broken Egg’ de ettiğimiz kahvaltı oldu.
Burası brunch üzerine yoğunlaşmış bir zincir; yerel bir restoran değil.Yediğimiz huevos rancheros (meksiko fasulyesi, tortilla, cheddarlı iki yumurta, yeşil çili ve patates) da, bananas foster pancakes (Muz ve pikan cevizi aromalı pancake; kremşanti ile sunuluyor.) de çok çok iyiydi. Porsiyonlar da muazzam büyük. Bu kahvaltıdan sonra akşama kadar ağzımıza bir şey koyamadık.
|
Another Broken Egg Cafe |
|
Bananas foster pancakes |
|
Huevos rancheros |
|
Another Broken Egg Cafe |
Yolculuğumuza güneye doğru
devam ederek; yine plajlarıyla meşhur Sanibel Island’a geliyoruz. Burası
plajları kadar, dünyanın tek deniz kabuğu müzesine ev sahipliği yapmasıyla da
biliniyor. Biz Bowman’s Beach e gittik ki burası da A.B.D.’ nin en iyi 10 plajı
arasında. Bu arada ne Siesta Key ne de Bowman’s bizdeki gibi beach club
değiller; Bowman’s milli parkın içinde kaldığı için cüzi bir otopark ücreti (4 USD)
var; Siesta Key Beach ise tamamen ücretsiz.
|
Sanibel Island |
|
Bowman's Beach |
Buradan Miami'ye dönmeden önceki
son durağımız olan Naples’ a geçiyoruz. Burada yer alan Naples Pier adlı uzun
iskele Amerika’ nın gün batımı izlemek için en iyi noktaları arasında
gösteriliyor bu nedenle varış saatimizi ona göre ayarlıyoruz. Gerçekten gün
batımı manzarası müthiş. Denize girmedik ama plajı da çok güzel; deniz suyu da
Sanibel Island ve Siesta Key’ e göre daha sıcaktı. Naples,
California’daki Orange Country gibi ortalama gelir düzeyinin yüksek olduğu, 20
bin nüfuslu küçük bir şehir. Biz buraya yalnızca gün batımı izlemeye geldiğimiz
için bir şey satın almadık ama pahalı bir yer olarak biliniyor; ama -nasıl bir
listeyse- pahalı olmasına rağmen bunu en çok hakeden 10 şehirden biri seçilmiş J.
|
Naples Pier |
|
Naples Pier Beach |
|
Gün batımı |
|
Naples Pier |
|
Naples Pier |
Buradan Miami’ye dönüş yolu
hayli enteresan; 2,5 saat boyunca Everglades ve diğer birkaç milli parkın
içinden gidiyorsunuz. Biz bu yolculuğu bir de akşam yaptığımız için ucuz
Amerikan korku filmi atmosferinde oldu J.
Bir gezinin daha sonuna
geldik; bakalım bundan sonraki seyahatimiz nereye olacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder