|
Miami |
2014’deki Florida seyahatimizde Orlando, Miami, Key West
çizgisini gezmiştik. Bu sefer rotamız bir beşgen oluşturdu; eyaletin hem doğu
hem de batı kıyısını görme şansımız oldu. Miami’ yi bir önceki gelişimizde
overrated bulmuştuk ama bu sefer daha fazla kanımız ısındı; tabi bu ısınma
burada donduğumuz Aralık ayında orada gerçekten ısınmaktan da kaynaklanıyor
olabilir J.
|
Beşgen Rotamız |
Pentagonumuzun ilk ayağında yine Miami ve Miami Beach vardı.
Bilmeyenler için Miami Beach, Miami’nin hemen doğusundaki kıyıya çok yakın
olan bir ada; gerçi Cunda gibi karaya bağlı olduğu için fiilien bir yarımada da
diyebiliriz. Burası Miami’nin daha turistik olan bölümünü de oluşturuyor; o
filmlerde gördüğümüz patenli kızlar filan hep buradalar J.
|
Miami Beach |
Miami turumuzun hem başlangıç, hem de sonu olduğu için;
Miami’nin merkezinde de, Miami Beach’ in en turistik bölümü olan South Beach’de
de konaklayabildik. Yalnızca birini seçeceksiniz, önerim South Beach olur.
2014’de de konakladığımız, adanın tek gidiş, tek geliş olsa da ana caddesi olan
Ocean Drive üzerindeki Roommate Waldorf Towers’ı öneririm. Konum olarak
mükemmel, plajın da hemen dibinde yer alıyor; adındaki “towers” a bakmayın;
kule dedikleri 2. katın hemen üzerindeki bir çıkıntı. Normal fiyatları yüksek olsa
da iki seferde de iyi indirimler yakaladık, bu sefer gecelik oda fiyatı
yaklaşık 100 USD’ ye geldi ki; burası için epey makul. Odalar temiz ve modern;
“green” olmaya takıntılı bir otel olduğundan sabun, şampuan vs. her şey organik
veya çevreye duyarlı malzemeden üretilmiş. Kahvaltı ücrete dahil değil ama otel
müşterilerine indirim uyguluyorlar ve hem yumurta hem de pancakeleri çok
başarılı; içecek olarak da kahve + taze sıkılmış portakal suyu 13 dolarlık ücrete dahil.
|
Roommate Waldorf Towers |
|
Roommate Waldorf Towers |
|
Roommate Waldorf Towers |
Gezinin konseptini epey casual belirlediğimiz için; müze vs.
gezip görmekten ziyade güzel yemek, iyi plaj odaklı olduk J. Zaten Florida da bir kaç istisna
dışında müzeleriyle bilinen bir eyalet değil. Türkiye’ de kar yağarken; denize
girmek de bize daha cazip göründü; nispet yapmak gibi olmasın J. Tabi yine sizler için bir kaç gezilecek
nokta ve iyi yeme-içme noktası not aldık (Evet, tabi ki sadece sizler için J).
Gezilecek noktalara başlamadan; gezilmeyeceklerle
başlayalım. Gitmeden önce bir kaç blogda Güneydoğu Miami’de küçük bir semt olan
Coral Gables’in yaya dostu sokakları, Avrupai mimarisi ve alışveriş için çok
tavsiye edilen
Miracle Mile hakkında yazılar okumuştum. Merkeze nispeten uzak
kalan bu kısma, Miami içinde pek çok yere olduğu gibi Uber ile gittik ki; şehir
dışına çıkmayacaksanız araba kiralamaktan çok daha kolay ve ucuz bir çözüm.
Uber’ de en fazla parayı buraya gidip gelirken vermemize rağmen, burası bizim
için hayal kırıklığı oldu. Orjinal pek bir şey görmedik, alışveriş için tavsiye
edilen Miracle Mile’da da Eminönü/Ümraniye tarzı mağazalar vardı. Yine merak
ederseniz bir uğrayın tabi ama gitmezseniz de pek kaybınız olmaz.
|
Miracle Mile |
Lincoln Road, Miami Beach’de, 16. ve 17. Sokaklar arasında
araç trafiğine kapalı bir cadde. Caddenin iki tarafında mağazalar, restoranlar
ve galeriler yer alıyor. 1950lerde mimar Morris Lapidus’un “modern Miami
mimarisi” tarzında dizaynıyla bir alışveriş caddesi olarak açılıyor. Bizim de
Miami’de en keyifle yürüdüğümüz bölge oldu burası.
Books & Books adlı
önemli kitapçının şehirdeki 2. şubesi de bu cadde üzerinde. Bir de pazar
günü gelmek şansımız oldu zira pazarları caddenin ortasında çeşit çeşit taze
meyve ve meyve suyu bulabileceğimiz
Farmers Market kuruluyor. Caddenin sonunda
ise modern bir AVM olan Lincoln Road Mall bulunuyor.
|
Lincoln Road |
|
Farmers Market |
Gezilmesi gereken yerlere geçersek,
Bayfront Park şehrin tam
merkezinde; okyanusun kenarında yer alıyor. Parkın kuzeyinde Bayside Marketplace
ve Miami Heat’in maçlarını oynadığı American Airlines Arena bulunurken; diğer
tarafından da Miami’nin en işlek yollarından Biscayne Bulvarı geçiyor. Burası
büyük bir park değil, Hyde Park veya Central Park ile karşılaştırılamaz bile
ama çok temiz ve sevimli bir yer; yıl boyunca konserlere, festivallere de ev
sahipliği yapıyor. Buranın hemen yanındaki, az önce bahsettiğimiz
Bayside
Marketplace ise Miami Vice dizisine tevellütü yetenlerin hatırlayacağı bir açık
hava alışveriş merkezi. Okyanus kenarındaki bu AVM’de dükkanların dışında; restoranlar
ve barlar da var. Bu gezideki ilk akşam yemeğimizi yediğimiz Hooters ve 300
çeşit bira menüsüyle iki gezidir uğramadan geçemediğimiz Sharkeys de burada
bulunuyor.
|
Bayside Park okyanusun kıyısında |
Hooters, geçtiğimiz senelerde bir kaç sefer Türkiye’de
açılıyor diye haberleri çıkan bir restoran zinciri. Burası genel olarak tavuk
kanat, hamburger gibi bira yanında giden yiyecekler satan bir yer; Türkiye’ye
gelme ihtimalinin dahi haber olmasının nedeni ise yiyecekleri değil,
garsonların yalnızca seksi kızlardan oluşması ve çalışanların dress code unun
epey iddialı olması. Bu kızlar arasında en güzel Hooters kızı yarışmaları
yapılıyor; Pirelli gibi sadece garson kızlardan takvim çekimi filan yapıyorlar.
Amerikan ve Kanada kültürünce bahşişler epey yüksek, (%15’ in altı pek kabul
edilebilir karşılanmıyor) ve burada kız olsun, erkek olsun garsonlar epey güler
yüzlü ve konuşkan. Burada garsonların kıyafetleri ile de birleşince, Türkiye’de
bu konsept pavyon çağrışımı yapabileceği için açabilmek de; çalıştırabilmek de
sıkıntılı olabilir; zaten gittikçe muhafazakarlaşan ülkemizde son iki senedir
Türkiye’ye girişe dair haber de çıkmıyor. Tabi burada çalışan kızlar
konsomatris değil, sadece biraz daha iddialı giyinen garsonlardan bahsediyoruz;
masaların en az yarısındaki müşterileri de aileler oluşturuyordu. Tavuk
kanatları (Hem buffalo, hem de standart) gayet başarılıydı ama Bibuçuk’dan daha
iyi de diyemem. Keza kızarmış karidesten de memnun kaldık ama burası biraz üst
sınıf bir fastfood lokantası, gurme bir restoran değil; o yüzden beklentileri
çok yüksek tutmamak lazım. Fiyatlar Amerika standardında normal, adam başı 20
USD verdik ama tıka basa doymadık; daha fazla yesek de 30 USD’yi bulmazdı
muhtemelen.
|
Hooters |
|
Hooters |
Sharkeys Beer&Wine, adından da anlaşılacağı üzere bira
ve şarap üzerine uzmanlaşmış bir bar. Şaraplarını bilmiyorum ama epey birasını
deneme şansımız oldu bu iki gelişimizde; özellikle American Pale Ale tarzında
epey geniş çeşitleri var. Hanımlar alışveriş yaparken bekleyecek yer arayan
bira severler için de; akşam üstü okyanusa karşı bir şeyler içmek isteyen
çiftler için de; gece daha hareketli bir yere gitmeden önden aperatif almak
isteyen arkadaş grupları için de ideal. Yani kim olursan ol, yine de git
J.
|
Sharkeys Beer&Wine |
Puerto Sagua yine yerel bloglardan bulduğumuz, kahvaltısı
ile meşhur bir Küba lokantası. South Beach’de, Collins Avenue üzerinde yer alan
mekana, Miami merkezde kaldığımız bir gün; hususi geldik; fakat bloglardaki
övgülere rağmen çok extra bir şey görmedik. Dekorasyonu ilginç; o konuda bir şey diyemem
J. Zaten Küba’ya gittikten sonra
gitsek bir Küba lokantasından beklentimizi daha aşağıda tutardık
J. Yalnız daha sonra kaldığımız otel
(Waldorf) buraya çok yakın olduğu için pek çok kez önünden geçtik; ne zaman
görsek içerisi doluydu; belki de spesiyalleri bizim yemediğimiz domuzlu ürünler
arasındadır. Adam başı 14-15 USD verdik ki, Roommate Waldorf Towers’de
ettiğimiz mükellef kahvaltı dahi 13 USD’ydi; o yüzden burayı tavsiye
edemeyeceğim.
|
Puerto Sagua |
O zaman buradan yine tavsiye etmediğimiz bir mekana geçelim.
Ocean Drive üzerinde yer alan
Finnegan’s Way’e 2014 gittiğimizde memnun
kamıştık; o yüzden takrar gittik. Fakat bu sefer ortaya söylediğimiz bar
tabağındaki yiyeceklerin çoğunu yiyemedik; ağır bir yağ kokusu/tadı vardı.
Fiyatlar da böyle bir mekana göre yüksekti;iki karışık tabak ve 4 biraya 90 USD
hesap verdik. Uzak durun.
|
Finnegan' s Way |
Bir düzene girmiş gibi, bu sefer de tekrar Türkiye’de
açılması planlanan ama açılmayan bir mekan olan
The Cheesecake Factory ile
devam edelim. Geçen sefer gidemediğimiz restorana bu sefer gitmek kısmet oldu;
Miami içinde bir kaç şubesi olsa da biz o anki konumumuza en yakın olan; Coconut
Grove’dakine gittik. Cafe yerine restoran tabirini özellikle kullandım; çünkü
çoğu masa yemek yiyordu. Tabi epey çeşit cheesecakeler de vardı. Cheesecakeleri
nefis olsa da Türkiye’ye girmeme nedenlerinin genetiği ile oynanmış (GDO) ürün
kullanmaları ve bu malzemelerin Türkiye’de kullanımının yasak olması olduğunu
öğrenince biraz soğuduk. Yine de pişman değilim, her gün mü yiyoruz; hem biz
Türk’üz bize bir şey olmaz
J.
|
The Cheesecake Factory |
|
The Cheesecake Factory |
|
The Cheesecake Factory |
|
The Cheesecake Factory |
|
The Cheesecake Factory |
Rosetta Bakery’ yi, Miami Beach’ de yürürken tesadüfen
keşfettik. Keşfettik derken vitrinden ürünleri görünce bir anda kendimizi
içeride bulduk. Tatlı, tuzlu ne yediysek çok başarılıydı.
|
Rosetta Bakery |
|
Rosetta Bakery |
|
Rosetta Bakery |
|
Rosetta Bakery |
|
Rosetta Bakery |
Bundan sonraki yazıda Florida’daki diğer duraklarımızla
devam edeceğiz, beklemede kalın J.
Çok güzel bir yazı olmuş :) bir daha giderseniz rotanıza Bahamalar'ı da ekleyin derim
YanıtlaSilCok tesekkurler Hatice :) Aslinda Miami'ye gitme nedenimiz Nassau ve Karayiplere cruise yapmakti ama sonra Kuba'ya dondu ibre. Pismanim diyemem ama bence de Bahamalar daha mantikli olurmus:)
YanıtlaSil