Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

25 Ekim 2018 Perşembe

Lizbon 2018

Lizbon

Çok sevdiğimiz Lizbon'a 2,5 yıl aradan sonra tekrar gitmek bir konferans vesilesiyle kısmet oldu. Konferans için biraz erken gidip, geç dönerek yaklaşık 5 gün boyunca bu 7 tepeli şehri gezme fırsatı buldum. Lizbon'un İstanbul ile benzerliği 7 tepeli olmasının ötesinde ama farklılığı yokuşlarının çok daha dik olması. İyi ki de öyle zira  aksi takdirde pastel de nata başta, türlü türlü tatlılara gönül vermiş; bifteği bile kızartarak yiyen bir millet olarak ortalama insan ömrünün 50 yaşı geçmesi zor olurmuş.



Lizbon' u bu kadar sevmemizin önemli sebeplerinden biri yeme içme ve konaklamanın benzer ülkelere (bkz. Barselona) göre çok daha ucuz olmasıydı. Son yıllarda giderek artan turist sayılarının etkisiyle yeme içme fiyatları çok değişmese de, otel fiyatları alıp başını gitmiş. Geçen sefer gecelik fiyatı 70 Euro civarı olan otellerin; bu sefer 200 Eurolarda olduğunu gördüm. Bunda geçen sefer Mart başı bu sefer henüz düşük sezona tam geçilmemiş Ekim ortası gitmenin de etkisi var ama dönemsellikten arındırıldığında bile (mesleki deformasyon) önemli bir fiyat artışı olmuş. Daha önce Türkiye' ye gelen turlardan da epey Portekiz' e kayma olmuş. Yine de Ekim sonu ile Mart ortası arası giderseniz çok daha ucuz konaklamak mümkün zaten kampanyalı uçak bileti bulmak da bu dönemde daha kolay.

Sonuç olarak konaklamaya geçtiğimiz seferin yaklaşık 2 katı bir bütçe ayırmam gerekti ama kaldığım otel - daireden epey memnun kaldım. Lisbon Serviced Apartments, şehrin popüler bölgelerinde bir kaç binası olan; Airbnb gibi stüdyo ve tek odalı odalar kiralasa da , otel gibi günlük temizlik hizmeti veren bir şirket. Ben Chiado' ya yakın Rua de Emenda' daki tesislerinden çok memnun kaldım. Hem her yere ve metroya çok yakın konumdaydı; hem de içi son derece modern bir dekorasyonla yeni yapılmıştı. Kapıda resepsiyon yok, kodla giriyorsunuz. Bu konuda olumsuz bir kaç yorum görsem de; bir sorun yaşamadım. 

Lizbon ve çevresinin görülmesi gereken noktalarından bir çoğunu 2016' da ziyaret ettiğim için bu sefer daha spontane hareket edebildim. Pek çok Avrupa şehri gibi burayı gezmenin en iyi yolu; rahat ayakkabılarınızı giyip yürümek. Ben de uçaktan iner inmez odama eşyalarımı bırakıp şehri turlamaya başladım ama henüz otele bile gitmeden bavulumla uğradığım bir yer oldu. Google Maps' i ilk Portekiz gezisinden beri bu ülkenin adını duyunca ilk aklıma gelen; aşerir gibi ara ara hayalini kurduğum "pastel de nata" ları yemek için Manteigaria' ya kurdum. Şansıma otelimle arasındaki mesafe de sadece 200 metreydi. Tabi yukarıda pastel de natalar diyerek anlatım bozukluğu yapmış oldum zira çoğulu "pasteis de nata" olarak geçiyor ki bir tane ile kendimi durduramadığımdan benim için bu tatlının adı her zaman pasteis de nata :) .


Pasteis de Nata
Pasteis de Nata

Tart içinde fırın sütlaç görünümlü bizim laz böreğini hatırlatan bu tatlının mucidi Belem' deki Pasteis de Belem. Geçtiğimiz gezide favorilerimiz orada ve Confeitaria Nacional' de yediklerimiz olmuştu. Daha önce onları yazdığımız için tekrar değinmeyeceğim; isimlerinin üzerine tıklayarak hemen o yazılara geçiş yapabilirsiniz. Peki Manteigaria nereden çıktı derseniz; 2016' dan beri aklımdan çıkmayan bu tatlıyla ilgili yaptığım araştırmada karşıma burası çıktı. Bir de Netflix' de en sevdiğim program olan Somebody Feed Phil' de de burayı tercih ettiklerinden gitmem şart olmuştu :). 1. sezonun 4. bölümü olan Lizbon gezisinde gördüğüm çoğu mekanı da bu gidişimde ziyaret ettim zaten.

Manteigaria

Manteigaria
Ben Manteigaria' nın Chiado' daki ana dükkanına gittim ama Cais do Sodre' deki Time Out Market' de de şubeleri var. Diğer pastanelerden farklı olarak burası sadece pastel de natada uzmanlaşmış; başka hiç bir ürün yok. Zaten kendilerini pastane değil pasteis de nata fabrikası olarak nitelendiriyorlar. Mutfak camın arkasında, ürünler müşterilerin önünde hazırlanıyor ve sıcak sıcak servis ediliyor. Oturacak yer yok, bar tezgahında ayakta yiyorsunuz ama zaten saniyeler içinde bitirdiğiniz için bir sıkıntı yaratmıyor. Dışı çıtır; kreması yoğun ve lezzetli; üstü kızarmış ama yanmamış ve pudra şekeri ile tarçın yanında hazır. Yani tam olarak olması gerektiği gibi. Fiyat bilgisi verirsek de pastel de nate 1 Euro, coffee latte ise 1,8 Euro. Açıkçası benim en sevdiklerim de burada yediklerim oldu ama diğer yazdığım iki pastanedekiler de çok başarılı. Nasılsa gittiğinizde her gün bir kaç tane yiyeceksiniz; en iyisi hepsinde tadın; kararı kendiniz verin :) .

Time Out Market' i de 2016' daki yazımızda detaylı yazmıştık o yüzden tekrar yazmıyorum. Kısaca burası eski pazar alanını Time Out dergisinin yeniden düzenlemesi ve şehrin en iyi şeflerinden çoğunun ve yöresel ürünler satan bir kaç mağazanın burada küçük dükkanlar açmasıyla oluşturulmuş büyük bir food court. Tabi yan bölümlerinde hala çiçek ve meyve-sebze pazarları da duruyor.

Time Out Market

Time Out Market

Bu gidişimde de iki sefer akşam yemeği için burayı ziyaret ettim. İlk akşam Portekiz' in en önemli kadın şeflerinden Marlene Vieria' nın kendi adını verdiği restoranı tercih ettim. Restoran diyorum ama bunlar food courtlardaki stantlar aslında. Yemeğinizi aldıktan sonra ortak alandaki masalarda yer bulup oturuyorsunuz ki bu gittiğimde daha da kalabalık buldum. Niyetim Portekizlilerin paellaya benzeyen ama ondan da daha sulu olan pilavı "arroz" yemekti. Şansıma deniz ürünlü arroz da günün yemeği olduğu için biraz daha ucuzdu. Büyük boy Super Bock bira ile ikisine 13,4 Euro verdim. 2016' da Solar Dos Presuntos' da yediğim kadar muazzam değildi ama bol deniz ürünlü arrozdan yine memnun kaldım.

Marlene Vieria

Deniz ürünlü arroz

İkinci akşam gittiğimde ise sadece deniz ürünleri yapan Monte Mar' ı gözüme kestirdim. Burasının asıl restoranı Cascais' de ama Time Out Market' de de şubeleri var. Burada niyetim ülkemizde varsa da benim rastlamadığım tiger prawn yani dev kaplan karidesi yemekti ama biz gittiğimizde kalmamıştı. Ben de menüden ahtapotlu arroz ile yeşil şarap seçtim. Arroz iyiydi; içinde ahtapotun yanında kum midyesi de vardı ama Marlene Vieria' da yediğim deniz ürünlü olan biraz daha çok hoşuma gitti. "Vinho verde" dedikleri yeşil şarap ise ham üzümlerden yapılan daha gazlı ve hafif ekşimsi bir şarap türü. Ben hep yeşil üzümden yapılan beyaz şarap benzeri olanını içtim ama buradaki yeşil üzümün hamlığını ifade ettiğinden kırmızı renkli yeşil şarap da varmış. Portekiz' den başka yerde rastlamadığım bu yeşil şarabı ben seviyorum; özellikle sıcak havalarda iyi soğutulmuş olarak gün batımında içmek için ideal. Burada içtiğim çok iyisi değildi ama fena da değildi. Sonuç olarak ikisine 20,5 Euro verdim. Fiyat/performans olarak Chef Marlene Vieria' nın altında kaldığını söyleyebiliriz zaten diğer tarafta sıranın daha uzun olması da bu konuda bir ipucu sayılabilir.

Monte Mar 


Ahtapotlu arroz

Her gittiğim şehirde olduğu gibi burada da en iyi hamburgerin peşine düştüm. Geçtiğimiz sefer Honorato Burger' i denemiştik. Bu sefer sosyal medya yorumlarından A Cultura do Hamburguer' i buldum. Burası Chiado' da, metroya yakın bir konumda; benim kaldığım otele de çok yakındı. New York tarzı burgerler yapıyorlar. Ekmeklerini ve soslarını kendileri yapması güzel zaten kendine saygısı olan bir burgercinin ekmeğini yapmaması düşünülemez. Bunlar bir de üzerine renkli ekmekler de yapıyorlar; içerisinin hoş dekorasyonuyla birleşince damak kadar Instagram postlarına da hitap ediyor :). Burger çeşidi çok; ben en sevdiğim peynirlerden olan Azeitao peyniri (Fransız brie peynirini andırıyor.) ile hazırlanan, aynı zamanda karamelize soğan, patlıcan sosu, marul, domates ve sarımsaklı mayonez içeren My Mother's Burger' i yedim. Ekmeği de normalde sarımsak ve zeytinli Madeira ekmeği ama maalesef bu ekmek kalmamıştı daha standart bir ekmekle geldi. Sonuç olarak gayet güzeldi ama şimdiye kadar yediklerimin en iyilerinden biriydi diyemem. Mesela Barselona' daki Maka Maka seviyesinde değildi. Bira ile birlikte 11 Euro hesap ödedim.

A Cultura do Hamburguer

A Cultura do Hamburguer

A Cultura do Hamburguer

A Cultura do Hamburguer

Portekiz her ne kadar deniz ürünleriyle meşhur olsa da iyi et lokantaları da var. Bunlar arasında en bilinenlerinden biri de yine Chiado' da yer alan Cabaças. Arroz gibi klasik Portekiz yemekleri de var ama buranın olayı volkanik taşta et. İstanbul' da Movenpick Hotel' deki Azzur Restaurant' da gördüğüm şekilde çok yüksek sıcaklıkta ısıtılan volkanik taş ile birlikte çiğ et ve soslar geliyor. Eti daha ince ya da kalın seçebiliyorsunuz; biz ince et tercih ettik. İyi ki de öyle yapmışız zira taş Azzur' daki kadar ısıtılmamıştı heralde çünkü sonuna doğru sıcaklık azalmıştı; son parçaları pişirmekte zorlandık. Tabi bunda gelen etin miktarının fazlalığı da etkili olmuştur; bir porsiyonda yaklaşık 500 gram et vardı diye tahmin ediyorum. Azzur' dan bir farkı da havalandırmanın yetersizliği; çoğu kişi de aynı siparişi verdiğinden içerisi epey duman altı oluyor. Bana gelen 3 parça etin bir parçası biraz sinirli olsa da diğer iki parça epey lezzetliydi. Tabi etle beraber patates kızartması da servis ediyorlar; çoğu steakçide adet olduğu üzere. 3 porsiyon et ve 1 litre ev şarabı için 45 Euro hesap geldi. Porsiyonların büyüklüğünü de düşününce fiyatlar epey uygun zaten bu yüzden de epey sıra beklemek gerekiyor.

Cabaças 
Cabaças



Lizbon' daki son akşam yemeğimde şehrin en bilinen ve daha da önemlisi sevilen restoranlarından Cervejeria Ramiro' ya gittim. Buraya özellikle akşam 8-9 civarı giderseniz en az 1 saat sıra beklemeyi göze almak lazım; ben o nedenle akşam 10 dan sonra gittim; çok az bekleyerek oturdum. Masaya oturduktan sonra siparişler çok hızlı geliyor. "Cervejeria" Portekizce birahane demek ama burası bir deniz ürünleri restoranı. Bu arada deniz ürünü deyince balık anlaşılmasın sadece kabuklular var. Sipariş verince hemen tereyağlı sarımsaklı ekmekler masaya geliyor. Birahane olmasının da etkisiyle bira da aynı hızda geliyor ki sırada bekleyenler için 2 euro madeni para ile çalışan bira otomatı da varmış. Benim oturduğum alt kat akvaryumlarda canlı ıstakozların olduğu sade bir lokanta şeklinde düzenlenmişti. Üst katta ise daha şık; fine dininge yakın bir dekorasyon var. Menü ipadde geliyor ve şaşırtıcı şekilde Türkçe menü de vardı ama çok iyi çevrilmemişti; o yüzden İngilizce menüyü tercih etmek daha iyi olabilir. Buraya kalabalık grupla gidip her şeyi tatmak en iyisi ama ben yalnız gidince sadece iki çeşidi deneyebildim ki onları bile tamamen bitiremedim. Tabi bitirememe yengecin (pavurya) büyüklüğünün tahminimin epey ötesinde olması sebep oldu. Buraya her gelenin söylediği yemek; tereyağlı ve bol sarımsaklı karides. O kadar yağ ve sarımsakla lezzetli olmaması zor; tam kararında da pişince mükemmel olmuş. Pavurya yani edible crab ise aşağı yukarı bir ıstakoz büyüklüğündeydi. Öyle olunca normalde fazla et çıkmayan bir hayvan olsa da bu epey etliydi; geç saatte de gittiğim için tamamını bitiremedim ama çok lezzetliydi. Her gün yediğimiz bir deniz ürünü olmadığından genelde de böyle mi oluyor bilmiyorum ama yengeç sıcak servis edilmemişti; oda sıcaklığına yakındı. Burada gelenek deniz ürünlerinin üzerine kapanışı tatlı olarak nitelendirdikleri "nails" dedikleri ekmek arası biftekle yapmak ama ben yengeçten sonra onu yiyecek durumda değildim. Gittiğim en pahalı restoran burası oldu ama gelen 36,5 Euro hesabın 20 Eurosu yengeçti zaten. Biraz pahalı da olsa Lizbon' da mutlaka uğranması gereken yerlerden.

Cervejeria Ramiro


Cervejeria Ramiro

Cervejeria Ramiro

Cervejeria Ramiro

Tereyağlı ve sarımsaklı ekmekler

Edible crab (pavurya)

Tereyağında karidesler

Cerveteca Lisboa Portekiz' deki bütün barlar arasında Ratebeer' dan en yüksek notu (94/100) alan bir bira barı. 14 fıçı; 150 civarı da şişe bira çeşidi sunuluyor. Fıçı biralarda lokal biralar da var. Şişe bira çeşitleri de gayet iyi; trapistler, Japon biraları havalarda uçuşuyordu. Bu arada fıçı bira çeşidi 14 den çok da olabilir çünkü biz oradayken biten bir biranın yerine farklı bir çeşit koydular. Weihenstephaner ile lokal bir üretici olan Dois Corvos' un Helles Lager' i 20cc/50cc/1lt olarak servis ediliyordu. Onun dışındaki çeşitler ise 20cc/40cc olarak sipariş edilebiliyordu. Ben içtiğim 3 birayı da lokal üreticilerden seçtim. Trevo da Caparica' nın Rabbit's Foot adlı milkshake IPA türü birası aralarında açık ara en iyisiydi zaten şimdiye kadar içtiğim en iyi biralardan da biri oldu. Diğer içtiklerim 8a Colina' nın Joe Da Silva adlı American IPA' i ve Piratas' ın Blondy, the mermaid isimli blonde ale i oldu. Blonde ale iyiydi ama american ipa i pek sevmedim. Fiyatlar da fena değil; 3 tane 20 cc lik craft beer için 10 Euro verdim.

Cerveteca Lisboa

Cerveteca Lisboa 
Cerveteca Lisboa 



Cerveteca Lisboa 

Cerveteca Lisboa 

Cerveteca Lisboa 

Rabbit's Foot adlı o Milkshake IPA


BA Wine Bar do Bairro Alto adından açıkça anlaşıldığı üzere Lizbon' un Asmalımescit' i (eski zamanları) Bairro Alto' da yer alan bir şarap evi. Burası beni bütün gezi boyunca en çok etkileyen mekan oldu. Çok geniş bir Portekiz şarapları menüsü var ama daha da önemlisi çok bilgili ve ilgili personellerinin olması. Biz yemek üstü gittiğimiz için tatlı niyetine 5 çeşit şaraptan oluşan Porto şarabı tadım menüsünü aldık ama menüde yemek ve peynir çeşitleri de var. Her bir şarabın kökenini, özelliklerini detaylı ama sıkmadan anlattılar. Hatta arkadaş en son Azeitao peynirinin kökenini Portekiz haritası üzerinde tarihi ile birlikte anlattı. 2 ruby 1 tawny ve biri 35 yıllık olan 2 beyaz Porto şarabından oluşan tadım için 35 Euro hesap verdik. Kesinlikle gelinmesi gereken bir mekan.

BA Wine Bar do Bairro Alto


BA Wine Bar do Bairro Alto


Park Rooftop Bar bir katlı otoparkın 6. katında yer alan; 180 derece Lizbon manzarası olan bir mekan. Son dönemde popüler olan gizli barlarda olduğu gibi buranın girişinde de herhangi bir tabela ya da işaret yok. Asansörle 5 . kata çıkıp;  otoparkın terasına geçince ancak mekanı görüyorsunuz. Burası özellikle yazları gün batımına doğru çok güzel oluyormuş ama bizim gittiğimiz gece de hava çok serin olmadığından keyifliydi. Fiyatlar Portekiz standardına göre biraz yüksek ama çok da pahalı değil; bira 5 Euro. Öğle ve akşam yemeği de servis ediliyormuş ama yiyeceklerini denemedik.

Park 

Croissant Gigante de Netflix' de görüp uğradığım mekanlardan biri oldu. Burası aslında sade bir mahalle arası pastanesi; alametifarikaları pastaneye de adını veren dev kruvasanlar. Yarım olarak da satıyorlar. Ben de bir kahvaltımı buradan aldığım çikolata ve tuzlu karamelli kruvasanla yaptım. Kruvasanlar aslında sade; içini açıp malzemeyi sürüyorlar. Süper değildi ama tuzlu karamelli bir şeyin kötü olması da zor. Yarım kruvasan 2,5 Euro.

Croissant Gigante

Croissant Gigante 
Dev kruvasanlar



Tabi dondurmaya değinmediğimiz bir yazı olamazdı. Bu gezide de iki dondurmacı deneme fırsatı buldum. Amorino önceden listemde olmayan ama yürürken önündeki kalabalığı görerek girdiğim bir dondurmacı. Girdiğimde bilmiyordum ama burası İtalyan kökenli dünyanın pek çok yerinde şubeleri olan bir dondurmacı zinciriymiş. Zincir de olsa dondurmaları lezzetliydi. Küçük kornette dulce de leche (süt reçeli) ve yoğurtlu çeşitlerini yedim. İkisi de gayet iyiydi. Küçük kornet 3,6 Euro (orta boy 4,70 Euro, büyük boy 5,80 Euro). Kapta da fiyatlar aynı ama kişisel tercihim her zaman bisküvi gibi olan kornette yemek.

Amorino

Amorino

İkinci dondurmacıyı ise yine Somebody Feed Phil' de görüp gitmeden listeme eklemiştim. Nannarella İtalyanlar tarafından işletilen İtalyan tarzı gelatolar yapan küçük bir dükkan. Burada da yine küçük külahta mangolu ve stracciatelalı yedim. Mango buranın spesyaliymiş ama ben stracciatelıyı daha çok sevdim. Fiyatları Amorino' dan daha uygun; sadece 2,5 Euro verdim.

Nannarella

Nannarella

Nannarella

Stracciatella ve mangolu

Nannarella' nın yanında yine aynı kişilere ait bir de dilim pizzacı bulunuyor. La Pizza di Nanna her gün 5 çeşit pizza yapıyor ve istediğiniz boyutta kestirdiğiniz pizza için gramajına göre para veriyorsunuz. Ben büyükçe bir dilim patatesli ve biberiyeli olanından yedim. Hatta hepsini yiyemeyince geri kalanını akşam üstü bitirdim. Manhattan' daki Joe's Pizza' dan sonra en sevdiğim dilim pizza buranınki oldu. Büyük bir dilim pizza ve suya 4,1 Euro verdim.

Patatesli ve biberiyeli

Mozzarellalı

La Pizza di Nanna

La Pizza di Nanna

La Pizza di Nanna

Copenhagen Coffee Lab gerçekten de Kopenhag merkezli Almanya ve Portekiz' de şubeleri olan bir kahveci. İskandinav kökenleri daha girerken dekorasyondan belli oluyor. 2018' de Drinks Diary tarafından Portekiz' in en iyi kahvecisi seçilen mekanda ev yapımı pastane ürünleri, ekşi ekmek ve sağlıklı atıştırmalıklar da var. Ben hafif bir kahvaltı için latte ile granola ve ballı yoğurt tercih ettim. Kahveleri gerçekten epey iyi. Fiyatlar Lizbon standardının üzerinde; ikisine 5,8 Euro verdim.

Copenhagen Coffee Lab

Copenhagen Coffee Lab

Copenhagen Coffee Lab

Copenhagen Coffee Lab

Copenhagen Coffee Lab

Livraria Bertrand dünyanın hala faaliyette olan, en eski kitapçısı olarak Guinness rekorunu elinde bulunduruyor. 1732' de açılan kitapçı 11 kere isim; defalarca da sahip ve yer değiştirse de açıldığı günden beri kapanmadan varlığını sürdürüyor. Chiado metro durağına yakın olan kitapçıda Portekizce' nin yanında İngilizce kitaplar için de ayrı bir bölüm var. Açıkçası etkileyicilik olarak Porto' daki Livraria Lello seviyesinde değil ama zaten merkezi konumda olan bu kitapçı hiç değilse geçerken bir uğramaya değer. Diğer bir görülmesi gereken kitapçı da 4 metrekarelik alanıyla dünyanın en küçük kitapçılarından biri olan ama bu alana 4.000 kitap sığdıran Livraria Simao.

Livraria Bertrand

Livraria Bertrand

Sintra bütün Avrupa' nın en görülmesi gereken yerlerinden biri olabilir. Bu masalsı kenti daha önceki gezimizde de ziyaret etmiştik ama tekrar gitme fırsatını kaçırmak istemedim. Ulaşım çok kolay ve ucuz. Rossio Tren İstasyonu' ndan kalkan trenlerle 35-40 dakikada ve gidiş-dönüş 4,5 Euro' ya ulaşmak mümkün. Geçtiğimiz sefer şehirde gezmek için küçük elektrikli arabalar kiralamış ve Pena Sarayı (Palacio Nacional da Pena) ile Mağribi Kalesi' ni (Castelo dos Mouros) ziyaret etmiştik.

Bu sefer daha doğaçlama hareket ettim ve bir anda kendimi o dik tepelere tırmanırken buldum. Neyse ki toprak kuruydu ama yolun büyük kısmı engebeli arazide geçtiği için trekking ayakkabısı ve rahat kıyafetlerle gelmek daha iyi olurmuş. Tırmanışa Vila Sassetti' den başlayıp; Pena Parkı' na (Parque da Pena) ' ya geçtim.

Sintra

Sintra

Sintra

Pena Sarayı' da parkın içinde: Parka giriş 7,5 Euro; saray için de ayrıca 14 Euro alıyorlar. Ben geçen sefer sarayı detaylı gezmiş olduğum için; bu sefer saraya gitmedim ama mutlaka gidilmesi gereken bir yer. Adeta Orta Çağ Disneyland' ı. Parkın en yüksek noktasında yer alan High Cross' a kadar çıkıp farklı yönden geri dönerek neredeyse tam tur atmış oldum.

High Cross' dan Pena Sarayı manzarası

High Cross

Parkta bu yürüyüş sırasında pek çok ilginç noktadan da geçtim. Fonte dos Passarinhos yani Küçük Kuşlar Çeşmesi, Garden of Camellias' inh girişinde yer alıyor. Tarihi camilerin şadırvanlarını andıran yapı İslam mimarisinin özelliklerini yansıtıyor. Lago da Concha (Lake of the Shell) ve Thuja Plicata adlı dev sedir ağacı görülmeye değer. Çıkışa doğru da parkın en güzel yerlerinden Vale dos Lagos (Göller Vadisi' nden) geçiyorsunuz. Gerçi adının vaadettiği kadar büyük göller değil; daha ziyade havuzlar demek daha doğru olabilir ama doğa içinde güzel görüntüler oluşturuyorlar. Sintra' yı bu gittiğimde de çok sevdim. İlk kez gidiyorsanız en az bir tam gün ayırmaktan pişmanlık duymazsınız. Hele günün sonunda kapanışı eski şehir içindeki meşhur pastane Piriquita' nın travesseiros ve queijadaslarıyla yapıyorsanız ;).

Lago da Concha

Thuja Plicata

Thuja Plicata

Fonte dos Passarinhos

Fonte dos Passarinhos

Vale dos Lagos

Vale dos Lagos

Vale dos Lagos

Vila Sassetti

Vila Sassetti

Cristo Rei yani Christ the King Lizbon' un karşı yakasındaki Almada' da yer alan büyük bir Hz. İsa heykeli. Rio' daki Christ the Redeemer heykelini anımsatması kaçınılmaz zaten esere esin kaynağı da o olmuş. Heykel Portekiz' in 2. Dünya Savaşı' na girmek zorunda kalmamasına bir şükran olarak dikilmiş. Tejo Nehri kıyısında bulunan anıt çok güzel bir Lizbon ve Golden Gate Köprüsü' nü hatırlatan 25 Nisan Köprüsü manzarası sunuyor. Buraya ulaşım da zor sayılmaz. Cais do Sodre' den vapurla Cacilhas' a geçip buradan 101 nolu otobüsle direkt olarak anıta gidebiliyorsunuz. Gidiş dönüş toplam 5 Euro civarı tutuyor.

Cristo Rei

Cristo Rei

25 Nisan Köprüsü

Her ne kadar mevcut kurlarla Türk Lirası kazanana artık her yer pahalı olsa da Portekiz yine de Avrupa' da göreceli olarak uygun fiyatla iyi yiyecekler bulunabilecek bir ülke. Giderken yanınızda götürmek için peynir ve şarap almak da iyi bir fikir.  Manteigaria Silva da iyi peynir ve şarap almak için ideal dükkan. Şarküteri ürünleri de iyiymiş ama bizzat denemedim. Rossio' ya yakın bu lokasyondan yöresel peynir çeşitleri, 10 yıllık Porto şarabı ve yeşil şarap aldım. Yaklaşık 1 kilo artizanal peynir ve 2 şişe şarap için 47 Euro ödedim, fiyat performansı tatmin edici.

Manteigaria Silva

Blogu çok uzun süre ihmal edip Barselona yazısının 2. bölümü ve Budapeşte yazısını yazmayı aylarca geciktirdikten sonra aynısını yaşamamak için Lizbon' u döner dönmez yazdık. Artık eksik yazıları da kısa sürede tamamlarız diye umuyorum. Lizbon bu gidişimde de beni mutlu etti ve evimde hissettirdi. Portekiz Kıta Avrupa' sında seyahat için tavsiye listemin en üstünde kalmaya devam etti Tabi gitmişken Porto, Portekiz' in kurulduğu Guimaraes ve bizim de henüz gidemediğimiz Portekiz' in Venedik' i Aveiro' yu da görmek lazım.

Aşağıya da bir önceki gezinin linklerini bırakayım:

Lizbon
Belem
Sintra
Porto
Guimaraes