![]() |
Amsterdam |
Amsterdam, bildiğiniz üzere Hollanda' nın başkenti ama dünyanın en kifayetsiz başkenti olabilir zira meclis ve hükümet Lahey' de (Den Haag) bulunduğu için ülke oradan yönetiliyor. Amsterdam, 800 binlik nüfusuyla kardeş şehri olan İstanbul' a göre hayli küçük kalıyor olsa da dünyanın en fazla turist çeken 5. şehri. Şehrin adı üzerine kurulduğu "Amstel Nehri" ve üzerine yapılan su bendi "dam"dan yola çıkarak oluşan "Amstelredamme" dan geliyor. Amsterdam, Amstel dışında da bir kanallar şehri; bataklık üzerine kurulduğu için bunu kontrol altına almak için bu kanallar açılmış; tabi tarih boyunca bu kanallar savunma ve taşımacılık için de kullanılmış. Hollanda' da çoğu kentte kanallar bulunmasının nedeni de benzer. Bu kadar su içinde olan bir şehir için bile rakımının -2 metre olduğunu öğrenmek şaşırtıcı.
Kanal ve gezi teknesi |
Bu kadar kitabi bilgi ile canınızı sıktıktan sonra şehrin gezilecek görülecek yerlerine geçelim. Amsterdam' ın en turistik bölgesi Dam Meydanı. Kısaca Dam olarak anılan bu meydan şehirdeki tarihi ve turistik yapıların bazılarının bulundururken; önemli organizasyonlara da ev sahipliği yapıyor. 200 * 100 metrelik bu meydanın batı ucunda, neoklasik tarzda önemli bir mimariye sahip olan ve 1665' de tamamlanan Amsterdam Kraliyet Sarayı (Koninklijk Paleis te Amsterdam) bulunuyor. Belediye Binası (City Hall) olarak açılmış olsa da günümüzde Kraliçe tarafından kullanılıyor. Mimarı Jacob van Camper' in Roma mimarisinden esinlenerek; kuzeyde Roma tarzı bir yönetim binası yaratmak istemesiyle yapılan eser, pek çok yerde "Dünyanın 8. Harikası" olarak da anılmış. Meydanın diğer ucunda ise şehirdeki 5 tarihi kiliseden biri olan Yeni Kilise (Nieuwekerk) yer alıyor. Adı her ne kadar yeni olsa da yapılışı 15. yüzyıla dayanıyor. Günümüzde ise kilise olarak hizmet vermiyor; sergilere ev sahipliği yapıyor. Biz gittiğimizde Roma sergisi vardı. Kraliyet ailesinin taç giyme törenleri ve düğünleri de yine bu kilisede düzenleniyor.
Dam Meydanı ve Kraliyet Sarayı |
Nieuwekerk |
Eski Kilise (Oudekerk) adından da anlaşılacağı üzere şehirdeki 5 tarihi kilisenin en eskisi. Pek çok restorasyon geçirmiş olsa da tarihi 13. yüzyıla dayanıyor. Bu arada yalnızca 5 kilisenin değil bütün şehrin de en eski binası. Günümüzde dini törenlerin yanında kültürel aktiviteler için de kullanılıyor. Diğer 3 tarihi kiliseyi de sayarsak, bunlar Zuiderkerk (Güney Kilisesi), Noorderkerk (Kuzey Kilisesi) ve Westerkerk (Batı Kilisesi).
Oudekerk |
Amsterdam deyince tabi çoğunluğun aklına kiliselerden ziyade Red Light District (De Wallen)geliyor. Aslında kanal boyunca devam eden bu sokak; gündüz doğru açıdan fotoğraflandığında tarihi evleri, nehir kenarındaki bisikletleriyle gayet nezih ve sıcak bir yer havası verebilecek olsa da tabi ki akla bunlarla değil buradaki yasal fuhuş sektörüyle gelir. 300 den fazla tek kişilik vitrinde, seks işçilerinin müşteri çekmeye çalışarak mesleklerini icra ettiği bir yer olarak adlandırılabilir en nazik şekilde ifade etmek gerekirse. :) Tarih boyunca limana yakın konumu buraya denizcileri ve fahişeleri çekerek böyle bir yapı oluşturmuş. Daha küçük örnekleri olsa da bu biricik konumuyla günümüzde şehrin turistik bir merkezi haline gelmiş. Gezerken tedirgin olmanıza gerek yok, gayet güvenli bir muhit ama tabi kızların ya da odaların fotoğrafını çekmek yasak;biz de bu riske girmedik; sokağı gündüz fotoğraflamayı tercih ettik. :)
Teyzem anlattı ben dinledim Red Light' ı :) |
National Geographic' in de "En iyi 10 müze" listesinde yer alan Rijksmuseum, bu Amsterdam seyahatimizde ziyaret ettiğimiz tek müze oldu. 1800 yılında Lahey' de kurulmuş olsa da kuruluşundan sekiz yıl sonra dönemin Hollanda Kralı Louis Bonaparte (Napeleon Bonaparte' ın kardeşi) tarafından verilen emirle Amsterdam' a taşınmış.1885' de ise Amsterdam içinde yer değiştirerek; kendisi de bir sanat eseri olan Museumplein' daki şimdiki binasına taşınmış. Müze özellikle, ülkenin dünyanın sayılı güçleri arasına geldiği 1585 - 1702 yılları arasındaki "Hollanda Altın Çağı"na ait çok geniş bir koleksiyonu barındırıyor. 17,5 EUR girişiyle pek ucuz bir müze sayılmaz ama biz gittiğimize pişman olmadık. Bu arada 18 yaşından küçükler için giriş ücretsiz.
Van Gogh' un yokluktan çizdiği vesikalığı |
Dünyanın ilk hipsterı |
Yine Museumplein'da bulunan Van Gogh Müzesi de; Amsterdam' da mutlaka görülmesi gereken müzelerden. Adından da anlaşılacağı üzere ünlü ressamın resim ve çizimlerinin sergilendiği en büyük müze. Buraya da giriş 17 EUR. Biz 2013'deki gezimizde gittiğimiz için bu sefer pas geçtik.
Bu ikisinin yanında, yine National Geographic' in en iyi 10' unda yer alan St. Petersburg' daki Hermitage Müzesi' nin bir şubesi olan Hermitage Museum, Rembrandt House Museum ve Madame Tussauds Balmumu Müzesi de şehirdeki diğer turistik müzeler.
Malum, Hollanda' nın sembolü lale. Amsterdam'da da bu lalelerin her türlü çeşidini bulabileceğiniz, dünyanın tek yüzer çiçek pazarı olan Bloemenmarkt bulunuyor. Tabi sadece lale değil; pek çok farklı çiçek ve bahçe araç gereçleri de satılıyor. Gerçi bizim aldığımız lale soğanları yolculuk boyunca bavulda küflenmiş olduğu için ekemedik. Konum olarak da Singel Kanalı' nın üzerinde; Muntplein ve Koningsplein' in arasında kalıyor.
Bloemenmarkt |
Bloemenmarkt |
Amsterdam'da da semt pazarı gezmekten geri duymadık. Şehrin Oud - Zuid bölgesinde, kendi adıyla anılan Albert Cuyp Sokağı üzerinde kurulan Albert Cuypmarkt, hem şehrin hem de Avrupa'nın en büyük pazarı. Sokağa da pazara da ismini veren Albert Cuyp 17. yüzyılda yaşamış bir ressam. Taze meyve sebzeden, balığa; kıyafetten cep telefonu kılıfına kadar her şey satılıyor. Pazar tezgahlarının arkasında da etnik lokantalar ve barlar var. Turistik bir atraksiyon haline gelmiş olmasına rağmen fiyatlar Amsterdam standartlarında uygun.
Albert Cuypmarkt |
Albert Cuypmarkt |
Albert Cuypmarkt |
Albert Cuypmarkt |
Albert Cuypmarkt |
Şehrin güzel meydanlarından biri de Rembrandtplein. Adını aldığı ünlü ressam Rembrandt 1639 - 1656 yılları arasında bu meydanda yer alan bir evde yaşamış. Şimdi de meydanda ünlü ressamın demirden bir heykeli ve önünde Night Watch yer alıyor.
![]() |
Rembrandt & Night Watch |
Yukarıdaki paragrafta turistik atraksiyon yazınca; bu sefer gitmediğimiz ama 2013 seyahatimizde ziyaret ettiğimiz iki turistik atraksiyona değinelim. İlki Heineken Experience. Heineken adlı Amsterdam merkezli bira üreticisi, şimdi şehrin merkezinde kalan ilk fabrikasını müzeleştirerek; hem bira üretim sürecini öğrenebileceğiniz hem de kuruluşundan bugüne kadar değişen ekipmanları görebileceğiniz bir müze oluşturmuş. Özellikle bira üretimini biranın gözünden izlediğiniz; daha doğrusu arpadan bira kutusuna giden yolda direkt olarak bira olduğunuz hareketli sinema salonu kısmı çok eğlenceli. 18 EUR olan bilet fiyatına, 3 bardak bira, bir hediye kuponu ve kanal turu da dahil. Fiyat/performans konusunda bütün Amsterdam' daki en verimli turistik deneyim olmasından dolayı girişte sıra olabiliyor; o yüzden bileti sitesinden almanızı tavsiye ederim.
![]() |
Heineken Experience |
Heineken Experience |
Heineken Experience |
![]() |
Heineken Experience |
İkinci deneyim ise House of Bols' daydı. Burası da dünyanın en büyük kokteyl deneyimi olarak geçiyor. Bu firma jenever veya genever olarak adlandırılan ardıç aromalı geleneksel Hollanda likörünü üretiyor. Ardıç aromalı olsa da 40 dan fazla başka aromayla tatlandırılmış çeşitleri de var. Bu arada kendileri aynı zamanda dünyanın en eski damıtılmış içki markası. Sundukları deneyimde jenever ve likör üretimini öğreniyor ve üretimin 1575' den günümüze gelişimini izleyebiliyorsunuz. Burada da en eğlencelisi aromaları koklayarak ne olduğunu tahmin etmeye çalıştığınız bölüm. 12,5 EUR ücrete tadım ve turun sonundaki barda 1 adet kokteyl de dahil. Konumu da çok merkezi, Rijksmuseum ve Van Gogh Müzesi'nin bulunduğu Museumplein'da yer alıyor. Müze gezilerinden sonra biraz eğlenmek ve bir şeyler içmek için ideal.
House of Bols |
House of Bols |
House of Bols |
Yazı uzun olduğu için burada bir mola verelim, 2. bölümde yeme içme ile devam edelim. Bonus olarak da ilgi çekici iki hediyelik eşya mağazası ve etkileyici bir kitapçı gelecek. ;)