Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

26 Şubat 2016 Cuma

Utrecht 2015

Utrecht

Utrecht, 330 bin nüfusuyla Hollanda' nın en büyük 4. şehri. Öğrenci şehri olmasıyla biliniyor. Bu özelliği ve ortasından geçen Porsuk benzeri kanalıyla bana Eskişehir' i hatırlattı. Hollanda' nın dinsel merkezi olması ve daha sonra yerini Amsterdam' a bırakmış olsa da Hollanda' nın Altın Çağı' na kadar en önemli şehri olması sebebiyle bir çok önemli eseri de barındırıyor. Her ne kadar daha büyük şehirler olsa da Amsterdam' dan sonra en fazla kültürel etkinliğe ev sahipliği yapan şehir konumunda. Tabi bunda 1636 yılında kurulan ve Hollanda' nın en büyük eğitim kurumu olan Utrecht Üniversitesi' ni barındırmasının rolü büyük.

Utrecht Üniversitesi

Utrecht' de gezilecek-görülecek yerler listesinin başında Hollanda' nın en yüksek çan kulesi olan Domtoren (Dom Tower) geliyor. Şehir merkezinde, şehrin her yerinden görülebilen bu kuleden daha yüksek bina yapılması yasak. Gerçi orada da son yıllarda bu yüksekliğe yakın binalara izin verilip verilmemesi tartışılıyormuş; umarız verilmez de şehrin silüetini modern binalar ele geçirmez. Kulenin şöyle de ilginç bir özelliği var; normal şartlarda Dom Kilisesi olarak da bilinen Saint Martin Katedrali' nin çan kulesi olması gerekirken bugün ondan ayrı olarak tek başına duruyor. Bu katedralin tarihi Utrecht' de 630 yılında inşa edilmiş bir şapele dayanıyor. Yangın ve çeşitli sebeplerle bu şapelin yerini yenileri alsa da 1254 yılında 5 kilisenin birleşmesiyle oluşacak bir inşaat başlıyor. Bütçe sağlanamadığından inşaat hiç bir zaman tamamlanamıyor. 1674 yılındaki kasırga da katedralin orta kısmını yok ediyor bu nedenle şu an katedral ve çan kulesi meydanın karşılıklı iki tarafından birbirini izliyor (Yalnız kalan kule ile ilgili kesin Sunay Akın' ın güzel bir hikayesi vardır. :) ). Domplein (Dom Meydanı) olarak adlandırılan bu meydan da kilisenin yıkılmasından sonra ortaya çıkmış.



Dom Church


Domtoren

Şehrin, diğer önemli sembolü de ortasından geçen kavisli bir kanal olan, benim de yukarıda Porsuk Çayı' na benzettiğim Oudegracht. Şehrin tarihi merkezi; Rhine Nehri'nin ana kolu olan bu kanal etrafında kurulmuş. Şimdi de nehrin iki yanındaki cadde pek çok cafe, restaurant ve mağazaya ev sahipliği yapıyor.

Oudegracht

Yeme içme kısmına geçersek, burada sadece yarım günden biraz fazla vakit geçirebildiğimiz için gastronomik açıdan üst düzey lezzetler tatma şansımız olmadı ama yine de önerebileceğimiz iki mekan var. İlk olarak; daha önce burada bir süre yaşamış bir arkadaşımızın önerisi olan bir İtalyan fırını var, Broodje Mario. Pizza, makarna, calzone gibi klasik İtalyan lezzetlerinin yanında salata ve çeşitli tatlılar da sunan küçük ve sevimli bir mekan. Önünde bir kaç masası olsa da daha çok insanların paket olarak  ya da yol da atıştırmalıklar aldığı bir yer. Biz memnun kaldık, ayak üstü atıştırmalıklar için tavsiye ederiz, adresi Oudegracht 130-132.

Broodje Mario

Broodje Mario

Donkere Gaard 11, adresinde bulunan De Vingerhoed adlı lokanta ise tesadüfen rastladığımız ama memnun ayrıldığımız bir yer oldu. Özellikle çorbalarının meşhur olduğunu öğrenerek günün çorbasını tattık. İçinde nohuttan, kuş başı dana etine; erişteden havuça kadar bilimum içerikle aşure gibi bir çorba olsa da son derece lezzetli ve doyurucuydu. Sunumla ilgili takdirimizi toplayan hoşluk da 3 çeşit taze ve lezzetli ekmek ve tereyağı ile beraber sunulmasıydı.

De Vingerhoed

De Vingerhoed



Gezimizin son yazısı Amsterdam olacak; tabi gezi süresinin neredeyse yarısını bu şehre ayırdığımız için uzun bir yazıya hazırlıklı olun. :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder