Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

23 Şubat 2016 Salı

Antwerp - Gent - Mechelen 2015

Yine kronolojik sıra gütmeden Belçika şehirleri ile devam edelim.

Antwerp (Anvers)

 
Belçika’ nın birden fazla resmi dile sahip olmasının da etkisiyle farklı yazılışları ve okunuşları olan bir şehir burası. Yazıda, Flamanca Antwerpen yerine fonetik olarak bana daha sevimli gelen Fransızcası olan Anvers’ i kullanacağım. 
 
Anvers, Avrupa’ nın en büyük ikinci limanına sahip; Belçika’ nın da başkent Brüksel’ den sonra en büyük şehri. Tabi İstanbul ile karşılaştırınca; 500 binin altında kalan nüfusuyla büyük diye nitelendirmek pek kolay değil. İstanbul ile karşılaştırmamızdan devam ederek ülkemizle bir bağlantısını yazacak olursak Akhisar’ın da kardeş şehri. Tabi şehre dünya çapında en önemli tanınırlık sağlayan özelliği, 4 adet borsasıyla dünyanın elmas merkezi olması. 
 
Biz Anvers’ de hiç konaklamasak da bu şehre üçüncü gidişimiz oldu. Yukarıdaki ansiklopedik tanımların dışına çıkarak çok daha subjektif bir değerlendirme ile kısaca anlatırsam Belçika standartlarında dahi soğuk (kıyıdan gelen sert rüzgarların etkisiyle), derli toplu ve Brüksel’ den daha sevimli bir şehir diyebilirim. Avrupa ve Belçika’ nın çoğu şehrince olduğu gibi burada da şehirdeki canlılık çok erken saatte bitiyor ama akşamları da açık olan bir mekan var ki tek başına akşam Anvers’ e gitmenizi sağlamak için yeterli olabilir. Tabi ki bahsettiğimiz mekan; efsanevi bar/pub Kulminator. Bira severlerin adeta mabedi olan bu küçücük mekan adeta buzdağı gibi bodrum kattaki mekandan büyük deposuyla binlerce çeşit birayı müşterilerine sunuyor. Müşterilerine sunuyor deyince müşteri memnuniyetine kafayı takmışlar gibi düşünmeyin zira 80 yaş civarındaki sahipleri; biz burada kendilerinden “amca” ve “teyze” olarak bahsedelim; güler yüzleri için oraya gelmediğinizin farkında.  Zaten toplam 10 civarı masası olan, mekanın iki masasını amca bulmaca ve gazetelerine ayırmış ve gün geçtikçe müşterilere bıraktığı alanı daha da daraltıyor. Mekanın  o an açık olup olmayacağı muamma; uzun bir tatile gidip belirsiz bir süre mekanı kapatmış olabilirler; tabi ki size bunu bildirmekle uğraşacak halleri yok (internet sitesi var mı diye herhalde düşünmüyorsunuzdur zaten). :) Peki bu mekanı buna rağmen bu kadar efsanevi (Ratebeer sitesine göre dünyanın en iyi bira barı) yapan özellik nedir derseniz; en nadide biralara kadar binlerce çeşidi sunuyor; bunların her birini size özelliklerini anlatacak ya da sevdiğiniz başka biralarla benzerlik ve farklılıklarından bahsedecek kadar tanıyorlar. Mekanın dekorasyonu muhtemelen hiç bir art deco dergide önerilmez ama 80 yaşındaki bu amca ve teyzenin evine girmişsiniz izlenimi veren; birbiriyle ilk başta herhangi bir alakası bulunmayan hatta teker teker dahi orada neden durduğunu anlamadığınız objeler bir şekilde yaşadığınız deneyimi daha da unutulmaz kılıyor. Mekan genel olarak salıdan cumartesiye 16:00 - 24:00 saatleri arasında açık; pazartesileri açılış saati 20:00; Pazar günleri ise kapalı; ama dediğim gibi bunların bir garantisi yok siz yine en iyisini umarak mekana yolunuzu düşürün. 
 
Kulminator
Kulminator
Yağda kızartıldıktan sonra, bir şeyin sağlıklılığı tartışmaya açık olsa bir şeyin lezzetli olmama ihtimali düşük. Hele bu kızartılanlar zaten lezzetinden şüphe duyulmayan balık ve patates olursa kim hayır diyebilir ki. Ama nedense fish&chips buna rağmen İngilizler’ in adam akıllı bir mutfağı olmamasına örnek olarak verilir herhalde pişirme sürecinin basitliğinden. Yalnız her ne kadar teoride yağa at; pişince yağdan çıkar mantığı ile yapılsa da her fish&chips de aynı ölçüde başarılı olmuyor. Geleneksel tarzda en iyi örneklerinden birini zamanında Londra, Camden Town’ da Poppie’ s adlı restaurant da yemiştik; ilgilenenler Londra yazılarımızdan bir göz atabilir. Anvers’ de arkadaşlarımızın tavsiyesi ile daha yenilikçi tarzda olanını denemek için Bia Mara’ ya gittik. Dublin’deki seyyar tezgahlarından yola çıkan bu abiler; yola Belçika’ dan devam ederek; bu işin merkezi Londra’ya geçmişler. Günlük taze balıkla yaptıkları balıkları; kendi tarifleri ile çok daha az yağlı olacak şekilde yapıyorlar. Daha sağlıklı bir hale getirirken lezzetten de taviz vermemiş olmaları takdire şayan. Geleneksel kod (morina) balığı dışında seçeneklerde sunarken bunları enfes Belçika biraları ile de eşlemişler. Patates kızartmasının anavatı olan Belçika’ da zaten kötü patatesle ayakta kalabilmeleri düşünülemez ama bu konuda asıl farkı yaratan ev yapımı birbirinden lezzetli sosları. Fiyatlar, Belçika standartlarında normal. Balıklar 11-12 EUR, ev yapımı sosların tanesi 1 EUR, 6 lı set olarak alırsanız 3 EUR (kalabalıksanız mutlaka alın).
 
Bia Mara' da fish & chips
 
Burada yeme içmeden başladık; gezilecek görülecek yeri yok mudur derseniz eğer şehre tren ile geliyorsanız; daha iner inmez çok etkileyici bir bina olan Merkez Tren Garı sizi karşılıyor. Dışarıdan da oldukça güzel bir bina olan bu 1905 yapımı garın asıl etkileyici kısmı ise iç tasarımı. Garın dışında Grote Markt, City Hall (Belediye Binası) ve OLV Katedrali de görülmeye değer diğer mekanlar. 
 
Antwerp Merkez Tren Garı
 

Gent (Ghent)


Sint-Niklaasker
Belçika ve Hollanda’ da trenler ile ilgili genel bir bilgi verecek olursak; bir güzergahta bilet aldığınızda istediğiniz durakta inerek; daha sonra aynı gün içinde tekrar aynı biletle yola devam edebiliyorsunuz. Brüksel’den Brugge’ a doğru giderken; ortada kalan Gent’e (Ghent) de bu şekilde uğrayabilirsiniz.

250 bin nüfuslu bu Flaman şehrine fazla vakit ayıramasak da şehir merkezini gezerek; güzel bir çorba içebildik. Gent tren garı şehir merkezine yürüyerek ulaşmak için uzak bu nedenle garın hemen önünden kalkan tramvayı kullanmak mantıklı bir seçenek olacaktır. Gent’ in de Türkiye ile bağlantısı, kardeş şehirlerinden birinin Afyonkarahisar olması. Pek çok Avrupa şehri gibi içinden nehir geçen bir şehir. Brugge’ a göre önemli talihsizliği iki dünya savaşında da Almanlar tarafından işgal edilmiş ve zarar görmüş olması. Buna rağmen önemli mimari eserler barındırıyor. Biz listemizde fazlası olmasına rağmen yalnızca Sint-Niklaasker (Aziz Nicholas Kilisesi) ile Belfry’ı (Saat Kulesi) görebildik. Meydandaki Christmasmarket’ i de gezme şansımız oldu.Türkiye ile ikinci bağlantısı yukarıda bahsettiğimiz kilisenin arkasından geçen yolun Türkiye Caddesi olması.

Belfry
Soup’ r gitmeden listemizde olan bir mekandı. Açıkçası gezi boyu sağlıksız beslendiğimiz için çorba içmek çok cazip göründü. Fakat şansımıza akşam gittiğimiz için tek bir çeşit çorba kalmıştı. Garsonun önce Flamancasını söylediği biz anlayamayınca İngilizce “green, little things” olarak ifade ettiği şey “su teresi” çıktı. :) Tabi bunu direkt İngilizce de söylese anlamamız mümkün olmazdı. Daha önce tatmadığımız bir çorba olduğu için karşılaştırma yapma imkanımız yok ama bu çorba dahi bu kadar lezzetliyse diğer çeşitleri de deneyebilmek isterdim. Eğer gidecek olursanız siz yolunuzu kahvaltı ya da öğle yemeği için düşürün; seçim yapma  şansınız olsun. 
Soup'r

Mechelen


Mechelen, yalnızca 80 bin nüfuslu küçük bir şehir. Anvers eyaletinde yer alsa da Brüksel’e de oldukça yakın. Belçika’ nın en turistik destinasyonlarından olmayan bu küçük şehri bizim gezme nedenimiz ise arkadaşlarımızın evinin burada olmasıydı.

Mechelen ile ilgili anlatacak fazla bir şey yok; bütün Belçika şehirleri gibi bir Grote Markt, bir büyük kilise ve çan kulesi bulunuyor. :) Bu şehir ile ilgili futbolseverlerin dikkatini çekebilecek bir şey söyleyecek olursak futbol takımları KV Mechelen’ in Brugge ve Anderlecht gibi büyük rakiplerin arasından sıyrılıp; 1988’ de Kupa Galipleri Kupası’ nı (Kupa 2) kazanarak Belçika’ ya bir Avrupa kupası getiren son takım olması.

Het Anker
Biz gezilecek az sayıdaki yerini daha önceki gidişimizde gezmiş olduğumuz için bu sefer yalnızca yemek yiyip bir şeyler içmek için gittik. Gouden Carolus biraları Türkiye’ de de satılan Mechelen merkezli bir üretici. Belçikalı pek çok bira üreticisi gibi aynı zamanda restaurantları da bulunuyor. İçinde bottle shopu da bulunan, Het Anker adlı bu mekan hafta içi 21:00’ e; haftasonları ise öğlene kadar açık. Bu nedenle hafta içi bir akşam yemeğine gitmenizi tavsiye ederim. Kendi biralarını kullanarak yaptıkları et yemeği olan “carbonades flamandes” spesiyalleri ve kesinlikle tavsiye edilir. Bu yemeği diğer üreticiler de kendi biraları ile yapıyorlar; bu nedenle her biri aynı yemeği farklı lezzette sunabiliyor. Fiyatlar normal sayılır; biralar dahil adam başı 15-20 EUR gibi hesap geliyor.

Carbonades flamandes

Özellikle hafta içi akşamları, Mechelen da çok fazla açık yer bulmak kolay değil. Bu nedenle Honoloeloe akşam yemeğinden sonra bizim için çölde vaha bulmak gibi oldu. Çok sıcak bir dekorasyona sahip bu cafe-bar gece yarısına kadar açık. Yemek sonrası gittiğimiz için bir şey yemedik ama içki/içecek çeşitleri tatmin ediciydi.

Honoloeloe

Belçika yazımızın son bölümü, başkent Brüksel ile devam edecek; takipte kalın. ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder